Datça Aktur-Fotosafari

 

22 Aralık pazar günü arkadaşım Ekrem İpek ile fotoğraf çekmek amacıyla Yarımada’nın doğusuna doğru hareket ettik. Fotoğraf çekmek için derken, kendimi fazla zorlamayacağım arazilerde güzel görüntüler yakalamaktı amacım. Ekrem arkadaşım da bu teklifimi severek kabul edince sabah erken saatlerde yola çıktık. Geçen yazımda ayağımdaki sorundan biraz bahsetmiştim, son yürüyüşümüzden sonra ayağım bayağı kötü oldu, hareket etmekte zorlanır oldum. İlk işim yeni bir www ayakkabısı almak oldu, biraz daha büyük, ayağım bandajlı olarak yürümem gerekeceği için. 24 aralıkta Marmaris’e giderek bir ortopedi uzmanına ayağımı göstereceğim, randevu aldım. İnşallah hareket etmemle ilgili bir yasak gelmez, doğada yürümediğim zamanlarda bile ben yerinde duramayan birisiyim.

Emecik köyünü geçtikten biraz sonra Ekrem arkadaşım hocam buralardaki şelaleye uğrayalım mı diye sordu, tamam dedim hemen. Gece kafamdaki planda bu şelaleye uğramak aklımdaydı ama yola çıktıktan sonra unuttum, arkadaşımın hatırlatması tam yerinde oldu. Bu fikir aynı zamanda bugünkü yürüşümüze de yön verdi, yoksa Balıkaşıran’a doğru gidecektim.

Datça’da bahardan bir gün vardı yine, ışıl ışıl güneşli, ılık bir hava. Dağlara çıkamayacağımıza göre suyun fotoğrafını çekmek güzel olacaktı. Aktura yaklaşırken sağ tarafta bir çeşme vardır, şimdilerde suyu yok, geçmiş yıllarda akan bir çeşme. Orada arabamı park ederek yolun karşı tarafındaki dereyi takip etmeye başladık, buranın suyu dar bir kanaldan geçerek karşı taraftan geliyor. Derin, dar bir vadiden akıp gidiyor. Dere deyince günlük ağaçları olmadan olur mu, sarı, turuncu renklere dönmüş yapraklarından kalanlarla çevreye bir canlılık, güzellik katıyor.

Burnumuzun dibindeki güzellikler, fotoğraf merakı çevremizdeki güzellikleri daha iyi görmemizi sağlıyor, belki de birçok kişinin farkına varamadığı, göremediği güzellikler. Böyle güzellikleri görmek için hep seyahat edenler, çok uzak yerlere gidenler oluyor. Ve yolumuza çıkan ilk şelalenin sesiyle o tarafa yöneliyorum. Kayalar oldukça kaygan, çok dikkatli bir şekilde sık sık karşıdan karşıya geçmemiz gerekiyor. Yeni aldığım ayakkabılar sayesinde sulara aldırmadan yürüyorum, bir yanlış hareket benim için kötü olur. Güya bugün düz yerlerde yürüyecektim ama dereye girince herşeyi unutuverdim işte. Burada geniş bir gölet var, şimdiye dek doğrudan büyük şelaleye gelmiştik, buraları görmemiştim.

Yeşiller, maviler suyun hareketiyle birbirine karışıyor, çevrede ilginç ağaçlar, kayalar var. Derede yürümemiz boyunca yerlere yatmış bitkiler gördük, aralarında mersin bitkisi de çoktu. Buralardan oldukça kuvvetli bir su akmış, dereden oldukça yukarılara kadar etkisi olmuş. Büyük ihtimalle kasım ayındaki o sert yağmurlarda olmuştur, böyle bir suya kapılanın hiç şansı yoktur diye düşündüm.

Birkaç kez dereden yukarıya çıkmamız gerekti, Gerilerde Aktur dağları, geçmiş yıllarda arkadaşlarımla yürümüştük.

Diğer bir şelaleye geliyoruz, şiirsel bir şekilde aşağıdaki gölete akıyor, müziğin ve lirik şiirin perileri çalıların arkasından bana bakıyor olmalılar

Buradaki gibi şelaleler Hızırşah Ağaçlama’dan Kızılbük’e doğru akan derede çokça var ama böyle akanını görmedim. Orada sular daha hızlı akıyordur şimdi, Kbyle (kibele) adını verdiğim, yine böyle bir yürüyüşte bulduğum şelaleye şimdi arkadaşlar da uğruyor, orası da çok farklı bir yer.

Nasip olursa, ayağım da çabuk iyileşirse gelecek günlerde belki de birçoğunun fotoğrafı çekilmemiş ilginç şelaleri görüntüleyeceğim. Kasım yağmurlarında akan sularla yatmış bitkiler bu fotoğrafta görülebiliyor.

Sayfalar: 1 2 3 4 5 6 7 8