Bu satırları yazdığımın ertesi günü bayram, şimdiden herkese sevdikleriyle mutlu bir bayram diliyorum. Sevdikleriyle diyorum, bayramlar eşle, dostla bir anlam kazanıyor. Bizler de çocuklarımızla, sevdiklerimizle, bizi sevenlerle bir araya gelir, bayramlaşırsak, mutluluğumuza diyecek olmaz ama günümüz şartlarında bu her zaman mümkün olmuyor. Bu kısacık yaşamda maddi doyumsuzluklarla manevi tatları bir yana atmanın anlamsızlığını hala çözmüş değilim. Onun için sıkça güzellikleri, paylaşmaları, yapmacıksız ilişkileri dile getirmeye çalışıyorum. Şimdi anlatacağım öyküde de bu güzellikler var, bir edebiyatçı gibi anlatamasam da.
Datça’da park deyince aklıma hep Kent Park gelirdi, bu parkı gördükten sonra bilmediğim başka parklarda var mı acaba diye içimden geçirdim. İç kısımlarda olduğu için bugüne kadar bu park hakkında hiçbir bilgim olmadı, taa ki arkadaşım Yücel Çınar’ı ziyaret edene kadar. Yücel arkadaşım beni gördüğü yerde Ağbi benim yerime uğra, çayımı, kahvemi iç der dururdu. O an gözümün önünde bir evin önünde çardak gibi birşeyler canlanırdı, tamam falan diye geçiştirdim dururdum. Tarif ettiği yere geldiğimde karşıma bu 5 dönümlük alan üzerine yapılmış park çıkınca bayağı şaşırdım. Başlıkta isimsiz park dedim ama mutlaka bir iaim verilecektir, büyük ihtimalle bir açılış töreni de olacaktır, şu an bir ismi olmayınca böyle başlık atmak durumunda kaldım. Yol kenarındaki tabelada “TC. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı Tabiat varlıkları Koruma Genel müdürlüğünün katkıları ile Datça Belediyesi Tarafından Yaptırılmıştır” yazıyor.
En aşağıda çocukların oyun alanıyla, büyükler için spor aletlerinin bulunduğu düzlük var, daha sonra eğimli arazi tepede son buluyor. Her taraf çimlendirilmiş, ağaçlar dikilmiş, 4-5 sene sonra çok daha değişik bir görüntüsü olur ama şimdiden çok güzel görünüyor.
Evet tepede İsmail Çınar’a ait Çınar Cafe var, Yücel arkadaşım da tatillerde hep burada, evi de 50 m ileride. Dinleniyorum, huzur buluyorum dediği yer burasıymış, Denizhan da yaz tatilinde yardım ediyor.
Burası devamlı esen bir yer, sıcak havalarda doğal klima iş başında, Beril, Yalıkent, Esentepe sitelerinin tam ortasında bir vaha gibi. İleride yeşil alanlar daha da azaldıkça insanlar yapanlara, sebep olanlara hep dua edecekler.
Cafe’de Rüzgardan rahatsız olanlar için kapalı kısımlar da yapılmış.
Yeşilliklerin arasındaki hamakta uzanmak da güzel olur. ( Yücel’in burada uyuyuşu gözümün önüne geldi)
Parkı heyacanla gezdim, fotoğraflarını çektim, Her tarafın betonla dolduğu bu zamanlarda böyle alanlara öyle çok ihtiyaç var ki! Bizim evin önünde de küçük bir yeşil alan var ama gelecekte ne olur bilinmez. Bizim oralara maalesef gelen, giden olmuyor, böyle yerlere imrenerek bakıyoruz, herşeyi kendimiz yapmaya çalışıyoruz, o da tam olmuyor.
Çınar Cafe’de Yücel arkadaşımla sohbet ederken yanında oğlu Kamil Berk ve kızı Zeynep’le öğrencim Tülay geldi. Tülay başarılı bir mimar, bakın bu benim öğretmenim derken Kamil ve Zeynep afacanlıklarına devam ediyorlardı . Öğrencilerimizin çocuklarını görünce torunlarımızı görmüş gibi oluyoruz, kız aynı annesi oğlan da babası derken, onların küçüklükleri gözümün önünde canlandı. Tülay’ın eşi de öğrencimdi, ortaokuldaki halini hala unutmam, şimdi her ikisi de işlerinde başarılı kişiler. Öğrencilik yıllarından konuştuk, o yıllara tekrar gidip geldik. Derken Tülay’ın arkadaşları geldi, onlar da çocuklarıyla. Akşam olunca burada toplanıyorlar, sohbet ediyorlar, çocuklar da doyasıya oynuyor.