8 ağustos salı günü arkadaşım Ekrem İpek ve yeğenim Nevra Küçükçelebioğlu ile Knidos Akademi’ye geldik. Bunaltıcı bir ağustos sıcağı vardı ki o sıcak havalar bu satırları yazdığım anlarda da devam ediyordu. Öyle ki uyuyamadım kalkıp bu satırları yazmaya başladım. Gezimizin üzerinden birkaç gün geçmesine rağmen yazımı bir türlü yazamamamın sebebi bu sıcaklar ( birazcık bahane gibi ). Knidos Akademi’de güzel bir zaman geçirdik, 7. Knidos’un Sır’ı Sergisini gezdik, o sırada Akademi’de rastladığımız sanatçılarla sohbet etme imkanı bulduk. Yola çıkarken yeğenime senden bir ricam olacak Datça’dan giderken buradaki izlenimlerini bana yazıp verirmisin demiştim, yeğenim gitmeden bir gün önce yazısını yazıp verdi, bu yazımda onu da okuyacaksınız, yazımın başlığını onun yazısından aldım. Datça’da 15 gün kaldı, bir sayfalık bir yazıydı verdiği. Ben uzun uzun yaşadıklarını, izlenimlerini anlatacak diye bekliyordum. Yazısını okuyunca bir sayfada 15 günün izlenimleri nasıl anlatılırmış onu gördüm, yeteneğini biliyordum ama şaşırmadım desem yalan olur.
05 Ağustos günü Knidos Akademi’de geleneksel olarak yapılan Knidos’un Sır’ı Sergisinin açılışı varmış, 6 yıldır bu açılışları kaçırmamıştım ilk kez açılışta olamadım. O günlerde çocuklarım Datça’da idi, sosyal medyada da açılış haberine rastlayamadım, aşağılarda afişlerle duyurmuşlar ama fazla merkeze inmediğim için olsa gerek afişleri göremedim.
Knidos’un Sır’ı ülkemizin en büyük açık hava sergisi, resim, seramik, cam, heykel, fotoğraf dallarında pek çok eser bu sergide sergileniyor. Datça gibi bir yerde özgün sanat eserlerini izleme fırsatı buluyoruz, sergi uzun bir zaman açık kalıyor. Sergilenen eserlerin yanında sanatçıların adlarını göremedim, tablolarda imzalar oluyor, ismini çıkarabildiğim sanatçıları burada yazıyorum. Liste halinde de sergiye katılan sanatçılar yazılabilinir. Diğer yandan sergi ile ilgili açıklamalı bir metin olsa iyi olur, gezmeye gelenler bu bilgiyle sergiyi daha iyi gezebilirler diye düşünüyorum.
Sergide Adil Ocak, Derya Yıldız, Hasan Mutlu ve Hatice Aras kişisel resim sergisi, Funda Tarakçıoğlu resim ve heykel sergisi, Emel Vardar , Leyla Çelik, Genco Gülan heykel sergisi, Güven Baykan’ın fotoğraf sergisi, Tülin Yiğit Akgü cam sergisi bulunuyor. Yine sergide resmi olan birçok sanatçı vardı, ismini okuyabildiklerim Yasemin Kalyoncu , Güler Genç Erol, Utku Öksüz, Merih Yıldız, Raif Kalyoncu, Gülseren Sudor, İlknur Gürcan, Fuat Saka, Durmuş Ali Akça.
Sergiyi gezmeye başlar başlamaz resim çalışmasının başında gördüğümüz Fazilet Kendirci ile tanıştık, İstanbul’dan gelmiş olan sanatçı aynı zamanda Uluslararası plastik sanatlar derneği ( unesco’ya bağlı ) genel sekteteri olarak ta görev yapıyor.
Fazilet hanımın buraya ilk gelişi, izlenim ve düşüncelerini bizlerle paylaştı. ” 10 yıldır burası var, Türkiye coğrafyasını düşündüğümüz zaman buraya verilen emeğe saygı duymamak mümkün değil. Biz tek başına bir eseri yapıp sergilemekte güçlük çekerken burada, bahçede güzel bir doğanın içersinde resimleri heykelleri görmek etkileyici ve heyacan verici. Ayrıca ben bu akademiyi Avrupa’ da ya da gelişmiş bir ülkede görmüş olsaydım beni bu kadar heyacanlandırmazdı. Beni heyacanlandıran tebrik etmeme, onur duymama neden olan etkenlerden birisi türkiye coğrafyası içinde sanatın nerede olduğunun farkında olmam. Dünyada sanatçı dediğimiz, sanat üretmeden yaşayamayan üretmeyi yaşam biçimi haline getirmiş insanlar vardır. Ben de bir resim çalışması yaparak destek olmak istedim . Keşke bütün sanatçılar bu gibi çalışmalara katkıda bulunsalar. Ülkemize baktığım zaman ben özellikle entellektüel ve aydınların bugünden sorumlu olduklarını düşünüyorum. Siz hayatta bir boşluk bırakırsanız boşluk bir şekilde doldurulur. Aydınım diyen insanlar sanatla ilgilenen insanlar bilimle ilgilenen insanlar sadece kendileri ile değil toplumla da ilgilenselerdi çok farklı bir toplum olurduk. Neden sanat ülkenin birçok yerinde anlaşılamıyor diye aydınlar kendilerine soru sormalılar. ” dedi.
Fazilet Kendirci çalışmaları ile ilgili bilgi verirken herhangi bir disipline çalışmalarımı yerleştirmek istemediğini belirterek, ” Ciddi anlamda doğayla ilgiliyim. Ağaçlarla, böceklerle, çiçeklerle. Bunların ne kadar kıymetli olduklarının farkındayım, suyun ne kadar kıymetli olduğunun farkındayım. İstanbul’da 10 dakika gibi kısa bir zaman içersinde bir felakat yaşandı. Doğa böyle birşey, parayı bu denli yaşamımızın merkezine koyarsak bunların olması normaldir. Böyle felaketleri yaşamaya mahkumuz. Bizler yine de iyi yaşıyoruz, torunlarımıza karşı, gelecek kuşaklara karşı insan olarak sorumluyuz. Sadece kendimizi düşünerek değil, ben yarın öleceğimi bilsem yine ağaç dikmek gerekiyorsa dikerim. Ben sanatçıyım sanatla dünyadaki bu derdimi dile getirmeye çalışıyorum .