Datça, bir kaç kilometre gittikten sonra kendinizi sakin ve sessiz bir doğanın içinde bulabileceğiniz bir yer. Datça’da oturduğunuz yere yakın böyle bir çok yürüyüş parkuru bulmak mümmkün. 25 Kasım 2012 Pazar günü yürümek aklımda yoktu, bir kaç gün önce zorlu bir doğa yürüyüşü yapmıştım daha onun izlerini üzerimden atamamıştım. Sedat Kaya arkadaşımla buluştuğumda gel şöyle kısa bir yürüyüş yapalım dediğinde yine dayanamadım, birlikte Hızırşah arazileri içindeki Bubaslık denen yere yürüdük. Burada bir su kaynağı ve çevresinde geçmişten kalan izler olduğunu duymuştum. Kasım ayının sonları olmasına rahmen bahar tüm güzelliğiyle kendini gösteriyordu. Her taraf yemyeşildi, çam ağaçlarıyla çevrili yolda kuş seslerini dinleyerek yavaş adımlarla, doğanın kokusunu içimize çekerek yürüdük.
Yürüyüşümüze Pirenlik denen yerdeki Hızırşah köyüne ait piknik alanından başladık. Bir zamanlar Hızırşah köyüne su sağlıyan Bubaslık suyu bu piknik alanına verilmiş, köyün Ormandan kiraladığı bu yer daha işletmeye açılmadı, su ihtiyacı olarak sanırım bu su kullanılacak. Piknik alanının karşısındaki yoldan Kısık denen yere doğru yürüdük. Yolun başındaki tabelada tehlike işareti belirtilerek tehlikeli orman yolu deniyor, bunların konulmasını Uluslararası Orman Yönetim Konseyi( FSC ) istiyor. Yürüyüşler için çok uygun bir parkur olmasına karşın sonuçta ormanda yürüyorsunuz dikkatli ve tedarikli olmanız isteniyor. Bu yolda her zaman spor ve doğa amaçlı yürüyüş yapan insanlara rastlarsınız.
Kısık denen yer kapı gibi karşılıklı iki yüksek kayanın bulunduğu bir yer, geçmiş yıllarda bu kısım çalı ve dallardan bir kapı ile kapatılıp hayvanlar otlaması için buraya salınırmış. Bu uygulama eskisi kadar olmasa da halen Datça\’nın bir çok yerinde uygulanmakta. Buraya köylüler kısık derken benim gibi bazıları da kartal vadisi diyorlar. Şimdilerde görünen bir kartal olmasa da dik kayalar kartal gibi yırtıcı kuşların yuva yapması için ideal.
Yürümek için çok güzel bir parkur, yol kenarında park edilmiş arabalar vardı, arabalarını burada bırakıp yürüyorlar. Yürüyenlerin çoğu ağaçlama denen kısma doğru gidiyor, biz düz giderek Bubaslık denen yere, su kaynağının başına gideceğiz.
Burası çok rutubetli bir vadi, havanın oldukça güzel olmasına karşılık rutubetten dolayı bir serinlik var. Bu ormanlarda köylülerin arıları oluyor, yolda zaman zaman onlarla karşılaştık. Ağaçların üzerinde rutubetten dolayı oluşmuş yosunlaşma görülüyor.
Yol kenarında sıkça mersin bitkisine rastlıyoruz, artık meyvaları olgunlaşmış, meyvalardan tadarak gidiyoruz. Palamut ağacına benzer küçük bir ağacı gösteren Sedat arkadaşım bunun farklı bir meşe türü olduğunu belirterek mazı meşesi olabilir dedi. Palamut ağaçlarından farkını sorduğumda ağacın üzerindeki peliti gösterdi, daha küçük ve yuvarlak olduğunu gördüm. Ağacın yanındaki toprak göçmüştü, ağacın köklerinin bir kısmı dışarıda idi, kalan toprağı o tutuyordu. Heyalanlara karşı en etkili ağaç meşe türü ağaçlar.
Küf kokusu ile karışık çam ağaçlarının kokusunu içimize çektik. Bu rutubetli orman mantarlar için ideal, bir kaç çeşit mantara rastladık ama yendiğini sanmıyorum, buralarda çıntar denen bir mantar ile kuzugöbeği denen mantarlar yenebiliyor. Bunca doğa gezisi yapmama rahmen şimdiye kadar yenen mantara bir kez rastladım, onu da ben mantarlardan anlamam Sedat arkadaşım göstermişti.
Yol kenarlarında rastladığımız bitkilerden birisi de sakızlık denen makiler, onların da çitlembiğe benzeyen meyvaları oluyor. Buralarda tilki diye bilinen kuşkonmazlar filizlerini vermişler, oysa bu filizler bildiğim kadarıyla daha çok şubat, mart aylarında çıkarlar.
Geçen yıl bu yoldan yürümüştük, o zaman da yol kenarlarına atılan mısır tanelerini görmüştük. Bu gelişimizde yine yol kenarlarına çokça mısır tanesi atılmıştı. Buna bir anlam veremedik, bunu atanların amaçları ne olabilir diye. Kar yok, kış yok buradaki yaban hayvanlarının yiyecek sorunu olmaz, kuşların bir çoğu zaten bu iri mısırları yiyemez herhalde.