6 aralık Çarşamba, rüzgarın kapı aralıklarından kavalını çaldığı, kışın ben geldim dediği bir gün. Teknoloji sayesinde birkaç gün öncesinden hava durumu ile ilgili bilgimiz oluyor artık, çarşamba günü soğuk hava dalgasının Marmara’dan başlayarak bize kadar geleceğini bekliyorduk. İstanbul’da hava bozmuşsa buraya hemen yansır, karayelden esen kuvvetli, soğuk rüzgarlarla. İşte öyle bir gün ama Datçamızın diğer yerlerden bir farkı vardı, güneşimiz. Rüzgara, soğuğa karşın ben buradayım dercesine içimizi ısıtıyordu. Bu soğuklara da ihtiyaç var, bazı şeyler zamanı gelince yaşanılacak, ağaçlar, asmalar aldanmak üzereydi. Bahçemizdeki limon çiçek açtı, bademler de tomurcuklanmaya başlamıştı. En azından bu soğuk hava durun ne yapıyorsunuz diyerek uyaracaktır onları.
Arkadaşım Ekrem İpek ile buluşup Betçe’ye doğru yola çıktık, evde oturup ta ne yapacaktık, kaloriferli bir ısıtma sistemimiz yok, klima çalışıp duruyor ama banamısın demiyor böyle zamanlarda. Daha sobaları yakmaya başlamadık, işte şimdi bu satırları yazarken bu yılın ilk sobasını tutuşturmuş oldum. Kuzeyden esen soğuk rüzgarlar katar katar bulutları önlerine katmış dolu dizgin akıp gidiyorlardı. Güzel bir ışık vardı doğada, Betçe’ye geldiğimizde de öyle düşündüğümüz kadar bir soğukla karşılaşmadık. Dağlar bir duvar gibi rüzgarlardan koruyordu, güneş te olunca sağlıklı, bol oksijenli bir hava vardı. Tam doğada yürüme havası dedik arkadaşımla. Datça’da güneş olduktan sonra birçok yerde bahar havasını görebilirsiniz.
Çeşmeköy sapağına geldiğimizde durup fotoğraf çekelim dedik, bulutlar göğü kaplamış, akıp gidiyorlardı. Güney tarafta bir yamaçta sıra sıra sıralanan yapılar moralimizi bozdu. Datça’yı bitirecek olan da bu, bir değil, iki değil birçok yapı. Arkadaşım yine üzüldü manzarayı görünce, üzülme dedim, ne halleri varsa görsünler, yeter ya üzüldüğümüzle kalıyoruz. Ovalar bitti şimdi sıra dağlara, tepelere geldi.
Her yönden bulutların sökün ettiği anlar, doğu tarafımızda da bulutlar geçip gidiyor. Bulutlara bakınca ben değişik şeyler düşünürüm hep, şairler, ressamlar gibi birçok anlamlar yüklerim onlara. Ozanın ” Bulutlardan haber saldım, sen gelecektin ” dediği gibi. Nice ülkelerden, şehirlerden, dağlardan geçip buralara kadar gelen bulutlar. Aceleleri var besbelli bugün, peş peşe hızla akıp gidiyorlar. Özlem var, sevgi var, ayrılık var bulutlarda.
Kuzeyden esen bu rüzgarda en güzel manzaraları yakalayabileceğimiz iki yer vardı aklımda; biri Karaköy, diğeri Knidos, biz Knidos’u tercih ettik. Gökler bulutlarla kaplıyken Knidos’u görmek istedik. Girişte çok eskiden yaşanılan küçük bir yapı ve Harıp ağacının olduğu yerde durduk. Burada fotoğraf çekmeyi hep sevmişimdir. Bu ağacı kaldırın buradan bir manzara çıkmaz. Yapılar, ağaçlar, diğer birçok figür doğa ile uyumluysa her zaman manzarayı güzelleştirirler.
Knidos’a yaklaştığımızda rüzgarın önüne kattığı suların oluşturduğu desenleri izledik, işte şimdi İstanbul’lardan buraya kadar gelen soğuğu hissettiğimiz anlar, kuvvetli bir rüzgar esmekteydi. Manzara çok güzeldi, herşeye değer detirten bir fotoğraf gezisi oldu bizim için.