Yolumuz üzerinde yine Ahmet beyin kemerlerinden birine geliyoruz, burada da kenarlarda kullanılan taşlar beton ile yapılma ama ne kadar hoş duruyor. Biraz daha gittikten sonra Ahmet beyin sorumlu olduğu taş yapılara geldik, o bunlara küçük evler diyor. Bu yapılar yeni yapılma, yapıların mimarı Tülay Özberk, Ahmet bey burada Yapıların sahipleri adına her uygulamayı takip ediyor. Onun daha önce edindiği deneyler, bilgiler bu evlerde uygulamaya konuluyor.
Ahmet bey her adımda bir çok bilgiler veriyor ama aklımda kalanlar sizlere aktardıklarım bir de teknik konularda fazla bir şey yazamıyorum.
Hemen girişte karşılaştığım bu fırın oldukça ilgimi çekti, Datça’da bunun bir örneği varmış, dumanın yüzünüze gelmesi engelleniyor, duman aradan dışarıya çıkıyor. bazılarında tepede bir delik oluyor ama sonra onu kapatmak gerekiyor. Yapılarda sayaç, termesifon vs gibi bir çok şey dolapların içine gizlenmiş.
ki farklı parsel içinde iki yapı var, Eski Datça’da yapacağınız tüm yapılarda anıtlar kurulundan izin alıp sonrada projenizi onaylatmanız gerekiyor. Bu yapılar anıtlar kurulunca onaylanmış, eski yapılara yasal olarak eklenen küçük yapılar da dikkat ederseniz Datça\nın tek dam denilen geleneksel ev tipine uygun olarak yapılmış, içleri de bu geleneksel tarzdan büyük ölçüde etkilenilmiş olarak yapılıyor. Ben bunu her zaman söylüyorum sorun yapıların çoğalmasından çok yapı birliğinin ve geleneksel sadeliğin olmamasından kaynaklanıyor. Komşumuz Simi’ye gidenler hayretler içinde kalıp geliyorlar, iç içe bir çok ev, sanki bir masalın içinden çıkmışlar gibi. İnsanağlunun ortaya çıkardığı bu güzelliğe şaşıyorsunuz.
Yapıların içine girince mis gibi bir ağaç kokusu ile karşılaşıyorsunuz, ışıklandırma çok güzel. Bu yapıda her taraf taş, diğer yapıda durum biraz daha değişik. Tavanlarda geleneksel mimaride olduğu gibi kargılar döşenmiş. Kargıların üzerine zakkum yaprağı serpiştirip köpük atılıyormuş. Burada Ergin Usta’dan bahsedince bu döşemeleri yapan İsmail Sarı’nın Ergin ustanın öğrencisi olduğunu öğreniyorum. Bu kargı işinin ve geleneksel mimarinin yaşayan ustası Reşadiyeli Ergin Usta, geçenlerde Mimarlar Odası kendisine plaket verdi.
Her şey çok güzel, ama tabii böyle yapıları yapmak da maddi açıdan o kadar kolay değildir sanırım. Bir çok ayrıntıya dikkat etmek gerekiyor, uygun usta ve Ahmet bey gibi danışmanları her zaman bulamazsınız. Kapı, pencere sövelerinde zeytin , palamut ağaçları kullanılıyor.
Diğer yapıya girdiğimizde iç kısımda taşların üzerleri sıvanmış, burada da çok hoş bir mekan ortaya çıkmış. İşte sadeliğin güzelliği, veya güzelliğin sadeliği, biraz karıştı mı ne. Yine burada geleneksel Datça evi karşımızda duruyor, dar duvarda bir ocak, ocağın iki tarafında ve yanlarda pencereler.
Ahmet bey her bir ayrıntıyı anlatıyor ama hepsini hafızada tutmak zor. Bu güzel yapılar için mimar arkadaşımıza ve Ahmet beye teşekkürler, bizlere ve bir çok kişiye örnek oluyorlar. Datçamızın bir çok yerinde bu şekilde sokaklar ve evler oluşturabiliriz. Reşadiye, Karaköy, Çeşmeköy, Yazıköy diye aklımda kalan yerler.
Yapılarda en dar alanları bile değerlendirmişler, gereksiz çıkıntılar yok, mutfak gibi yerlerde klasik görüntüyü bozmadan kullanışlı mutfaklar yapmışlar. Geleneksel yaşamda Datça kadınları bu evlerdeki günlük yaşamda bir çok zorlukla karşı karşıya kaldılar, Mutfak yoktu bulaşık, çamaşır gibi işler bahçede yapılırdı. Tek odada çoluk , çocuk, banyo dolap şeklinde daracık bir yerde, kolay değildi. Kışın herkes ocağın etrafına toplanıyor, bir tarafın buz gibi yarısı sıcak. İnsanlarımızın bu evleri terkedişlerinde, hızla beton yapılara geçmelerinde bu yılların büyük etkisi var.
Ahmet beyle konuşarak begonvilli sokaklardan aşağıya doğtu iniyoruz, kendisiyle bir çok ortak noktamız olduğunu görüyorum; Doğum yerlerimiz aynı, denize, balık tutmaya meraklı, el sanatları ile uğraşıyor, geleneksel mimari tarza tutkun. Datça’daki yaşamında zamanınının çoğunu bu yapıları incelemeye ayırmış, sonra da öğrendiklerini kendi aldığı eski yapılarda uygulamış. Şimdilerde bu bilgileri modern yapılarda uyguluyor.
Eski Datça’nın özenle korunmasında buraya sonradan gelip yerleşmiş insanların büyük katkısı var, titizlikle uygulanan mimari kurallar, Dadya-Der, ve isimlerini sayamadığım daha bir çok kişinin özverili çalışması. Tabii buraya gelip sessizliği, yalnızlığı arayanlar zamanla bu turistik hareketten rahatsız olacaklardır. Çünkü buraya geldiklerinde böyle bir turistik gelişmenin olacağını düşündüler mi bilmiyorum. Turizmin de güzel tarafı tanımadığınız insanlarla kaynaşıveriyorsunuz, pozitif enerjiler ortaya çıkıyor. Bir de şu gelişi güzel dikilmiş direkler ve teller olmasa….
Ahmet Bey gibisi az bulunur. Yazı ve fotoğraflar uluslararası belge niteliğinde .Dergilerde yer aldı mı bilmiyorum ama bu çalışmaları mutlaka daha geniş kitleler okumalı ve anadoluda bir çok benzer yer bu çalışmaları örnek almalı.Hatta kişisel çabaların ötesinde belediyeler,bu işlere el atmalı.Emeklerinize sağlık .