15 Ocak öğleden sonra arkadaşım Ekrem İpek ile biraz hava alalım diyerek kendimizi doğanın kollarına bıraktık. Datça’nın ayrıcalıklı taraflarından biri bu; 4-5 km gidince el değmemiş bir doğanın içinde oluveriyorsunuz, fantastik bir doğanın içinde. Giderken arkadaşıma Güvercin çiftliğine uğrama fikrimden söz ettim, o da onaylayınca arabamı Hızırşah köyü’ne ait Pirenlik piknik ormanının önünde park ederek Güvercin Çiftliğine doğru yürümeye başladık.
İnanılmaz bir doğa, bu şekilde gelecek nesillere bırakabilecekmiyiz, bu konuda çok emin cevap veremiyorum maalesef. Her yer bitti sıra Datça’da, kendimi koruyamayan, sessiz Datça. Kapalı bir hava var, nasıl da özlemişim bu güzellikleri.
Dereyi geçip güvercin çiftliğine doğru gidiyorduk ki hiç beklemediğim bir sürprizle karşılaştım. Bir kaç köpeğin arasında kalıverdik, biraz sonra da yanına gittiğimiz Recep Şahbaz göründü, her gün bu saatlerde çiftliğinde kalan köpekleri gezdiriyormuş. Biz de seninle geliyoruz diyerek beraber yürümeye başladık.
Datça Günlüklerinda Recep şahbaz’ın Güvercin Çiftliği ile ilgili öyküm var, o zamanlardan bu yana yanına uğramak nasip olmadı. Köpeklerden bazılarını o ziyaretimde görmüştüm, çoğu arkadaşlarının, onları çiftliğinde misafir ediyor.
Kısık’a doğru yürüyoruz.
Köpekleri fotoğraflamak güzel oluyor, doğada özgürce koşuyorlar, Sibirya kurdu biraz yaramazmış, tasmalı.
Zaman zaman su birikintilerine girip su içiyorlar, sibirya kurdu da serbest artık.
Recep bey bu beyaz köpekten övgüyle söz ediyor, o çok farklı diyor, Kangal kırması mı diye sorduğumuzda Anadolu’ya özgü bir çoban köpeği diyor. Zamanında birçok kez benim de köpeklerim oldu, aynı anda iki tane bile besledim. hepsinin farklı karakterleri vardır, onlara bakınca hareketlerinden, seslerinden anlatmak istediklerini çoğu kez anlarsınız. Bazısı cesur olur, gururlu, inatçı, zarar verici, bazısı sahibine çok düşkün. Av köpekleri duyularına kapıldılar mı, gözleri bir şey görmez, doğaya gitsin de kimle olursa olsun, benim gördüklerim, beslediklerim öyleydi.