Renkler, güneş ışığı, manzaralar empresyonist bir tablodan fırlamış gibiydi.
Bu yöreler tasavvuf düşüncesinin yaygın olduğu yerlermiş, bu kişilere ait türbeler var, onlardan birinin yanından geçtik, Çad Dede Sultan Türbesi.
Bazıları harap halde duran taş yapıların yanından geçerken sabah ışığıyla çok hoş bir manzara vardı.
Çal Çakırlar taş evleri oldukça etkileyici, haşhaş çiçeğini ilk kez burada gördüm. Kayrak taşı şeklinde taşlar doğada hazır, her yerde kullanmışlar. Bu yerleri gezmek için bir gün ayırmak gerekir, gezilecek, fotoğraflanacak çok konu var.
Çal Çakırlar’daki meydanda tüm yürüyüşçülerin gelmesini beklerken kısa bir mola verilmiş oldu. Sol altta Çal Çakırlar içindeki gölet görülüyor, bu bölgelerde su sıkıntılı bir durum, ürünler genelde susuz yetişiyor. Kavun, karpuzu çok lezzetli geçen yıl tatmıştık. Datça’ya dönerken de birkaç kasa domates almıştık, yerli tohum kullanılıyor.
Maddi gücü fazla olmayan, fakir yöreler ama gönülleri zengin, paylaşımcı, misafirperver insanlar.
Tekmili birden, her yönü ile harika bir yazı. Okurken anı yaşatan cinsten. Fotoğraflar da cabası. Yüreğine, kalemine sağlık Muzaffer Hocam. İyi ki varsın. İyi ki tanıştık. İyi ki Abimsin. Görüşmek üzere sağlıcakla kal Muzaffer Abeyyy…
Çok teşekkürler Sadık bey güzel yorumlarınız beni mutlu etti, sizler de iyi ki varsınız yaşamımıza renk kattınız.