Datçamızda turizmle birlikte her gün yeni yapılar, mekanlar, işletmeler, konaklama tesisleri ile karşılaşıyoruz. Bu durumda zaman zaman sayfalarımı güncellemem gerekiyor, bu değişime yetişmek kolay değil, elimden geldiğince önemli sayfalarımı güncellemeye çalışıyorum. Bu değişimlerden en çok payını alan yerlerden biri de Eski Datça, bir zamanlar badem, zeytin, palamut ağaçlarıyla kaplı arazilerde şimdi sıra sıra yapılar görüyoruz. Bizim evimizin bulunduğu tepelerden bakınca yemyeşil çok güzel bir manzara görürdük. Bizim yapacağımız bir şey yok, arz talep meselesi biraz da, Eski Datça artık Can Yücel’in hayran kalıp yerleştiği Eski Datça değil, 7 ağustos tarihinden başlayarak iki gün boyunca Eski Datça Mahallesi’ne giderek çekimler yaptım, ziyaretçilerle konuştum, şimdiye dek memnun kalmayanı görmedim onu da belirteyim. Biz eski halini biliyoruz, öyle sevmiştik gelenler bu halini de çok beğeniyorlar, diyecek bir şey kalmıyor. 2. gün Çarşı Caddesinde cadde üzerindeki esnafın organize etttiği “Eski Datça’nın Ritmi ” etkinliği vardı.
Bu yılki yeniliklerden biri Eski Datça girişinde arabanızı park ederek yürümek gerekiyor, Eski Datça’ya araba girişi engellenmiş, yol boyunca yeni açılmış otel, kafe gibi yerleri görmek mümkün. İlk gün akşam üzeri gitmiştim girişteki Hurma sokakta birçok motosiklet vardı, hoş bir görüntü olmuyor. Motoru vasıta olarak saymıyoruz anlaşıldığı kadar.
8 ağustos çarşamba akşamı Eski Datça’ya geldim, araba park yerine geldiğinizde kalabalık hakkında bir tahmininiz oluyor, Datça’nın en kalabalık olduğu zamanlar, dolayısıyle her gelen bir kez olsun Eski Datça’ya uğruyor. Muhtarımız Neşe Karaoğlan’a bir merhaba dedikten sonra sokakları gezdim, genelde video çektim, gelecek günlerde izlersiniz. Eski Datça’yı gezen arkadaşlarla tanıştım, sohbet ettim, düşüncelerini öğrendim. Yazımın başında belirttiğim gibi Eski Datça’yı herkes beğeniyor. Çok kalabalık, bizim insanımız kalabalığı seviyor.
Yeni açılan mekanlar var, Datça ürünlerinin satıldığı iki yer vardı, Özgün çalışmaların sergilendiği Astrantia Galeri de yeni açılan mekanlardan.
Ben Eski Datça’yı sabah güneşinin duvarlara vurduğu anlarda daha çok seviyorum, dar sokaklarda sihirli bir güneş ışığı kumru sesleriyle hoş bir atmosfer yaratıyor. Köpek ve kedilerden başka canlı yok, nadiren birkaç kişiye rastlıyorum. Kalabalık olduğu için ilk gün Orhan’ın Kahvesi’ne girmemiştim, Eski Datça’nın en hoş mekanlarından biri. Sabah birkaç Eski Datçalı oturmuş sohbet ediyordu, yerli halk parmakla sayılacak kadar az kaldı buralarda. Genelde sakinleri büyük şehirlerden gelen kişiler, yabancılar da var. Sabah ışığı Orhan’ın Yeri’nde hoş görüntüler ortaya çıkarıyor, diğer zamanlarda içeride loş bir ışık var.
Defalarca gezdiğim bu sokakları ağustos ışığında bir kez daha gezdim, fotoğraf ve videolar çektim. Sabah ışığı sokaklarda, yapılarda yeni bir günü müjdeliyordu. Adım başında bir kedi veya köpekle karşılaştım, bu sokakların asıl sahipleri onlar, kışın da buradalar. Çarşı Caddesi, Can Yücel sokağı Eski Datça’nın orjinal olarak günümüze gelen sokakları. Eski Datça’da birçok taş yapı yeni sahipleri tarafından çevreye uyumlu olabilecek şekilde yaptırılmış, sakinlerini pek fazla göremezsiniz. Buraya sakin, doğal bir mekanda yaşamak için gelenler bir zaman sonra böyle kalabalık bir yer olacağını ummamışlardır sanırım. Can Yücel’in buraya gelip yerleşmesinde bir köyden farkı olmayan, yerli halkın yaşadığı bir yerleşim olmasının etkisi büyüktü, şiirlerinde bunu sıkça dile getirir.
Can Yücel sokağına geldiğimde kafama şu sorular hep takılmıştır; Can Yücel Evi’nin önünde onlarca ziyaretçiyi görürsünüz her seferinde, kapının önünde hatıra fotoğrafı çektiriler. Bu kişilerin içinde Can Yücel’in bir şiirini bilen, kitaplarını okuyan kaç kişi vardır diye aklıma gelir hep. İnternette ona ait olmayan ama Can Yücel şiiri diye dolaşan şiirleri paylaşanları birçok kez görmüşümdür. Artık okumayan, araştırmayan, duyduğunla, sosyal medyayla bilgilenen bir toplum görüyorum. Sorgulayıcı olsalardı bu şiirlere ve Eski Datça’ya daha farklı bakacaklardı.