14 ağustos pazar günü öğleden sonra ziyaretimize gelmiş olan yeğenimle birlikte Datça’ya 40 km mesafedeki Çatı koyuna doğru yola çıktık. Herkesin akın, akın Yarımada’nın batısına doğru hareket ettiği sıralarda biz ters istikamete doğru yol alıyorduk. O saatlerde Betçe koyları, Hayıtbükü, Ovabükü, Palamutbükü turistlerle ve pazar tatilini değerlendiren Datçalılarla doludur. Sakin, fotoğraf çekmeye, bir de tutabilirsek kıyıdan balık tutmaya müsait bir yer olsun dedim. Bizler turizm sezonunun kalabalık zamanlarında kendimizi büyük kentlere gitmiş biri gibi hissediyoruz, kuytu, manzaralı, dinlendirici yerler bu zamanlarda iyi oluyor.
Bu gezimde çekip paylaştığım fotoğraflara yorum yazan arkadaşlar, bu yerler nerede, nasıl gidilir, yolu nasıl gibi sorular sordular, aman bu yerler ranta kurban gitmesin falan diyenler de oluyor. Benim sayfalarımda zaman, zaman Çatı koyu diye sözünü ettiğim bu koy, Büyük Çatı diye de söylenir, Küçük Çatı Balıkaşıran ile Büyük Çatı arasındaki koylardan birisi. Bu bölge iç içe geçmiş, dantel gibi irili ufaklı, birbirinden güzel, el değmemiş koyu barındırır,. Çakal – Balıkaşıran arasındaki Karia yolunu yürüyen arkadaşlar bilirler; çam ve günlük ağaçlarıyla kaplı bu koylarda yürürken gerçek dünyanın dışına çıkıp fantastik bir dünyaya adım atarsınız, bu koylardan Cennet koylar diye söz ederim çoğu kez. Bana göre de Datça’daki ( fotoğraf açısından özellikle ) Karia parkurları içinde görsel açıdan en güzel parkur burası. Ağaçlar, dağlar koylara güzel bir ışık düşmesini sağlıyor, günün her saatinde değişik fotoğraflar çekebilirsiniz.
Bölgeyi bilmeyenler için tarif etmem biraz zor olacak, Datça’dan Marmaris’e gidişte Datça’nın meşhur virajlarının son kısmında, tepedeki düzlükte ” Balıkaşıran Geçidi ” tabelası var. Datça’ya gelişte buraya ulaştınız mı rampa yolu aşmış olursunuz, burada antenler, vericiler falan var. Neyse Balıkaşıran Geçidi’nden virajları geçerek yol alırsınız, bir müddet sonra virajlar bitip düzlük bir kısma geldiğinizde Ege kıyılarına giden bir yol çıkar karşınıza, ilk girişte eski yoldan kalma asfalt kalıntıları da vardır, bu yol sizi Çatı’ya çıkarır. Toprak yol bu mevsimlerde kuru kuru olduğu için vasıtalar tırtıllı bir hale getirmiş. Datça Marmaris karayolunda, Çatı’ya sapan bu yolun karşısında da bir toprak yol vardır, o da Akdeniz tarafına gider, orada da Lindos adında bir cennet koy vardır.
Çatı koyu balıkçıların barındığı bir koy, yazları kotralar da buraya gelip demir atıyor. Datça sınırları Balıkaşıran’dan sonra başlar, bu koyda barınan balıkçılar gördüğüm kadarıyla, Hisarönü gibi balıkçılığın yaygın olduğu yakın yerleşimlerden. Günün belirli saatlerinde burada balık bulmak mümkün, ben birkaç kez bu amaçla gittim, balık almak nasip olmadı, olduğu zaman da pek vermek istemiyorlar, müşterileri oluyor Yılın her ayında, her türlü havada korunaklı, doğal bir liman. Bu koylar antik dönemlerde de önemli yerlerdi, o zamanların en önemli ulaşım aracı yelkenli teknelerdi, bu koyların bazılarında o zamanlardan kalma, suyun içinde kalmış, liman kalıntılarına rastlanır.
Bizim bugün buraya gelişimizdeki bir neden de balık tutmak, geçenlerde oğlumla da gitmiştik, artık kıyılarda eskisi gibi balıkları görmek zor oluyor. Veya mevsimi değil, böyle balık avlayıp balık tutana da pek rastlamıyorum. Tabii her tarafı denizlerle çevrili bir yerde balık tutulmuyor falan demek inandırıcı olmuyor, uygulamalı görmek gerekiyor. Çatı koyunda şimdiye dek böyle bir denemem olmadı. Yeğenim malzemelerini çıkarıp ahşap iskeleden oltasını attı, etrafı çam ağaçlarıyla çevrili , gölü andırır bir yer. O gün kuzey rüzgarı da koyun batı tarafından serin, çam kokulu güzel bir havayı getiriyordu. Yaz sıcağında bambaşka bir iklimi yaşıyorduk.
Koyun değişik yerlerinde ahşap iskeleleler var, balıkçı kayıkları bağlı. Koya geldiğimizde birkaç balıkçı vardı, balıkçılar bu mevsimlerde sabah erken ağlarını toplarlar, parekete atanlar da çok erken saatlerde atıp çekerler. Bu mevsimden sonra balık çoğalır, zarganalar gelir, onların peşinden de değişik türde büyük balıklar. Bu bölgede balıkçılar genelde dip balığı yakalarlar, karagöz, salagöz, fangri, mercan, sinağrit , vs. Fotoğrafın çekildiği kısımda bir tulumba var, yaklaşmak biraz zor, etrafında su içmeye gelen yüzlerce arı vızıldıyordu. Genelde bu anlarda bir şey yapmazlar, tabii yine de kesin bir şey değil ama benim deneyimim bu yönde.
Tavuklar buranın asıl sahipleri, şimdi azalmışlar, geçmişte arabadan iner inmez onlarcası hücum ederlerdi, bir şey verecekler diye. Annesiyle kum banyosu yapan civcivler yanlarından geçerken istiflerini bozmadılar. Buranın sembolü sevimli bir köpek vardı, o artık yok, gelir peşinize takılır ayrılmazdı. Burada arkadaşımla yaptığımız bir keşif yürüyüşünde peşimize takıldı, kovaladık ama uzaktan takip etmeyi sürdürdü. Bir ara göremeyince meraklandık, yılan sokmuş sanırım, bir kenarda öylece duruyordu, hemen geriye döndük, arkadaşımın kucağında koya kadar taşıdık. Sonra telefonunu aldığım birilerine telefon ettim ama tam bilgi sahibi olamadım, bir daha da görmedik ama buraya her gelişimde onun o sevimli hallerini hatırlarım.
Yeğenim balık tutmaya çalışırken ben kendime göre manzaralar aramakla meşguldüm, böyle yarı batık tekneler fotoğrafçıları cezbeder, tabii arkasında değişik bir manzara olursa daha güzel olur. Bu koyların kıymetini en çok bilecek olanlar bu koyları kullanan, bu nimetlerden yararlananlar olmalı ama, bazen bunun böyle olmadığını görüyoruz. Bu bilinç ülkemiz insanında zayıf, bir çoban dağları, doğada yaşayan canlıları benden daha çok sevmeli, korumalı, bir balıkçı denizleri, koyları benden daha çok gözetmeli, dikkat etmeli. Fotoğrafta da belli oluyor koyun kıyı kısımları balçık şeklinde bir çamurla kaplı, bu koyun kapalı oluşundan, yıllar içinde teknelerin verdiği kirlilikten de olabilir.