4 Mart Cumartesi günü arkadaşlarım Ekrem İpek ve Mustafa Dede ile Datça Yaban doğasındaki yürüyüşlerimize devam ettik. Zengin florası ve yaban hayatı ile Yarımadamızın çok özel yerleri. Bu doğaya saygı duyarak, ona karşı beslediğimiz büyük sevdayla adımlarımızı attık. Çok az insanın ayak basabildiği bir doğa, rehbersiz gidilemeyen, riskleri olan olan yerler. Bu gibi yerlere giderken genelde yanımda can arkadaşım Ekrem ipek olur, bu kez yanımızda öğrencim Mustafa Dede de vardı. Onun varlığı bu zorlu yürüyüşte bize güç verdi. Ekip çalışması isteyen bu yerlerde gidiş bir yere kadar kolaydır ama dönebilmek tecrübe ve ekip çalışması gerektiriyor, bunu yazımı takip ettiğinizde daha iyi anlayacaksınız.
Bu yaban doğasında karakulak, yaban keçisi, yaban kedisi, domuz gibi yaban hayvanlarının varlığını biliyoruz. Geçmiş yıllarda bu doğayı iyi tanıyanlar ayının da bu doğada yaşadığını söylerler. Evet bir zamanlar ayılar tüm Yarımada’da vardı ama yok edildiler, şu an yok olmama mücadelesi içindeler. Bunun nedeni zehir, yiyecek kaynaklarının yok olması, yaşam alanlarının işgal edilmesi olabilir. Gezdiğimiz yerlerde onlara ait izleri zaman zaman görüyoruz, bu kesimde henüz rastlayamadık ama bu olmadığı anlamına gelmiyor. Şimdi Karakulaklar için de doğaya getirilip bırakıldıkları gibi söylemlere veya her saldırıyı onlara ait göstermeye çalıştıklarına tanık oluyoruz. Bu aslında diğer canlılara yapılan muamelenin onlara da gelip dayandığını gösteriyor. Geçen yazılarımda da sözünü ettiğim gibi doğaya zehir bırakanlar çok fazla kişi değil ama etkisi çok fazla. İlaç satan yerlerden köylülerimize kadar herkesin duyarlı olması gerekiyor. Bu doğada zaman zaman kaçak avlanmanın yapıldığını da duyuyoruz. İşte bu eşsiz doğada gezerken onların insanoğlu karşısındaki savunmasızlığını görmek bizleri derinden üzüyor.
Yine her zamanki gibi havanın düzelmesini bekledik ve ilk güzel havada arkadaşlarımla yola çıktık. Arabamızı Sındı’da park ettikten sonra karşı tepelere doğru yürüyüş başladı. Sındı’nın eski yerleşimlerinin olduğu yoldan tırmanacağımız tepeye doğru giderken yol kenarında bir evin bahçesinde açmış anemonlar çok güzel görünüyorlardı. Sabah güneşi ile bize merhaba der gibiydiler.
Bu parkurdan 3. yürüyüşüm olacak, bu doğaya duyduğum sevda olmasa aynı yolu bir kez daha yürümek istemezdim. Çok sabır ve emek isteyen bir parkur, hava bugün beklediğimizden sıcaktı, zor bir yürüyüş olacağını biliyorduk. Yürüyüş dik bir dağı tırmanmakla başlıyor, daha ısınmadan yapılan bu ani çıkışta tempoyu iyi ayarlamak gerekiyor.
Tepeye yaklaşırken, tarihi ağa konağının yanındaki araziyi düğün çiçeği türü çiçekler kaplamıştı.
Duvarı aşar aşmaz bu kez papatyalarla karşılaştık, bugün şansımız çiçeklerle açılmıştı, tabii bu rastlantılar insana mutluluk aşılıyor. Tırmanacağımız dağ oldukça dik ve sık bitki örtüsü ile kaplı. Doğru patikaları bulamazsanız bu bitkilerin içinde dolanır durursunuz. Özellikle dönüşte bu kısım çok daha karışık bir hal alıyor. Biraz yükselince Sındı manzarası karşımızda beliriyor, biraz sonra güneş yükselince bu kısımlardan fotoğraf çekmek zorlaşır.
Baharla birlikte çeşitli çiçekler karşımıza çıkıyor Çiriş otları, orkideler bunlardan. Fotoğraflardan nasıl bir doğada yürüdüğümüz belli oluyor, dikenli çalılarla, makilerle kaplı bir alan. Tabii bizi bu doğadan çok yürüyüşün başında ısınmadan yaptığımız bu tırmanma zorluyor. Kendimizi zorlamadan yavaş hareketlerle tırmanmaya devam ediyoruz.
Sındı dağlarla çevrili bir yerleşim, yürüyüşümüz boyunca da bu gibi manzaralar hep bizimle olacak. Tepeye çıktıktan sonra karşımıza bir başka tepe çıkıyor, yani tırmanma devam ediyor.
Yürüyüşümüzde birkaç kez sütleğen çiçeği ile karşılaştık, çok güzel görünüyorlardı. Bu mevsimde bitkiler çiçekleri ile sürprizler yapar, dikenlerle kaplı bitkilerin bile çok güzel çiçekleri oluyor. Bu doğada makiler, friganalar, ormanlar iç içe, aslında tüm Yarımada’da geçmişte flora böyleymiş ama yaşanan yangınlarla makilik alanların yerlerini küçük bitkiler alıyor.
COK GUZEL. BENDE DATCA HAYRANIYIM. HER SENE CALIFORNIA DAN GELIP TATILIMI DATCA DA KOLEJ LI ARKADASLARIMLA GECIRIYORUM….
Muzaffer hocam,emeğine sağlık.seninle tanışmış ve beraberce bir hafta datca da treking yapmak onuruna sahip olduğum için gurur duyuyorum.İnşanlah tekrar birlikte datca da veya başka bir yerde bir treking etkinliğinde daha beraber oluruz.ben yalova da hemen her hafta sonu bir treking etkinliğine katılıyorum.yalova bursa kocaeli iznik ,çanakkale bölgesinde de çok güzel treking parkurları var.Sizin gibi doğa severlerin sayesinde,gençlere doğayı sevdirmeleri,doğayı korumanın insanı koruma anlamına geleceğini anlatmak ,inandırmak mümkün olacaktır.Ne yazıkki likya yolunda yaptığım bir kaç parkur treking gezisinde , bu kadim ve tarihi ,değeri asla paha biçilemez cennet doğa köşelerinin insanlar tarafından acımasızca kirletildiğine şahit olarak üzülmekteyim.doğayı korumak,bir kültür ve eğitim meselesidir,asla polisiye tedbirlerle doğayı tam olarak koruyamazssınız.Bu nedenle siz ve sizin gibi doğa severleri ben şahsen gençlerimiz için röl model olarak görüyorum.başarılarınızın devamını diler,güzel paylaşımınız için teşekkür ederim.
Sizlerin büyük bir eforla zorlu derelerden,tepelerden geçip, dağlarda ormanlarda, elbette keyifle alarak yaptığınız gezi yazılarını böyle gecenin bir yarısı bile olsa bir solukta okuyuveriyorum. Ama biliyorum ki o geziler öyle kolay olmuyor.