19 Mart salı günü Ekrem İpek, Sedat Uysal, Vedat Uysal ve Osman arkadaşlarımla yıllardır hayalini kurduğum bir parkurda yürüdüm. Ekrem arkadaşımla uzun bir zamandır Datça’da gitmediğimiz vadi, dağ kalmadı diyebilirim. Büyük bir kısmını kendi tecrübelerimizle, doğa bilgilerimizle, insan ayağı basmamış yerlerde gerçekleştirdik. Bu yerler yaban yaşamının olduğu, gizemli yerlerdi. Bütün bu macera dolu yürüyüşlere karşın bir yer hala içimde ukde olarak kalmıştı, Sındı – Merdivenli arası. Yıllar önce köylülerin, çobanların geçtiği yerler, gençlerin bilmediği bir doğa. Sındı’ya her gidişimde bu konuyu açmışımdır, genellikle orta yaşın üstünde kişilerdi ben burada yürüdüm diyenler, bazıları o yollar şimdi kapanmıştır geçit vermez dediler, ama bu doğa ile söylenenler benim hevesimi kırmadı. Merdivenli’den çok kişi geçmiştir, Mersincik – Karaköy Karia Yolu buradan geçer, antik taş merdivenleri nedeniyle merdivenli diye biliniyor. Şimdi derme çatma bir ağaç merdivenle taş basamaklara ulaşılıyor. Yarımada’nın kuzeyinde fantastik bir yer, engebeli dağların önünde masmavi bir koy, koyun hemen arkasında sık bitkilerle kaplı bir vadi uzanır, yürüyüşümüzün bir kısmının bu vadide geçeceğini biliyorduk. Geçen yıl Ekrem arkadaşımla hem merdivenli hem de Sındı tarafından keşif yürüyüşleri yaptık. Bu yürüyüşlerde bugün yürüdüğümüz parkurun yarısına kadar gelmeyi başardık, diğer taraftan Merdivenli vadisinde yaptığımız keşiflerde dağlarının arkasındaki bir şapele de ulaşabildik. Denizden Karaköy’e giderken her gördüğümde heyacanlandığım bir yerdi, dağların tepesinde bir yapı kalıntısı muhteşem bir şekilde görünüyordu. Bu yürüyüşlerde bu yerlerin ne denli zor bir doğa olduğunu görmüştük, cangıl ormanı şeklinde uzanan bir bitki örtüsü, hiç boş yer göremezsiniz, dağların kayalık kısımlarından başka her yer çam ve sandal ormanlarıyla kaplı. Bu bitki örtüsünde yolunuzu her an kaybedebilirsiniz, doğayı tanımıyorsanız döner durursunuz. O sabah arkadaşlarımla yola çıkarken çok zorlu bir yürüyüş olacağının bilincindeydik ama bu kadarını beklemiyordum. Yolun yarısına kadar geçen zamanda fazla zorlanmadım, oysa kolay bir doğadan geçmemiştik, ama antremanlıydık, hatta iki gün önce Ekrem arkadaşımla sarp dağlardan Karadağ’da 7 saat süren zorlu bir yürüyüş yapmıştık. Bir gün dinlenmenin arkasından buraya geldik. Ne zamanki Merdivenli’ye doğru uzanan vadiye indik ondan sonra al sana vahşi doğa dedirten, zaman zaman tehlikeli inişler yaptığımız, adrenalin dolu saatler başlamış oldu. Bize rehberlik eden Sındılı arkadaşlarımız da 10 yıl önce buradan yürümüşler, tropikal bitki örtüsü yolları hemen kapatıyor, eski patikaları, geçitleri bulmak kolay değil.
Bundan birkaç ay önce Sındılı Sedat Uysal arkadaşımı arayıp Sedat Merdivenli’ye ne zaman gideceğiz diye sorduğumda tamam hocam şartlar oluştuğunda ben sana haber vereceğim demişti. Şartlar, bu yolu bilen rehber şart, diğeri yürüyüşün sonunda birisinin gelip sizi Mersincik koyundan alması gerekiyor. Mersincik – Merdivenli arası bir saatlik bir mesafe, Mersincik’ten sonra Merdivenli’ye patika yoldan gidebiliyorsunuz. Mersincik’te birisi sizi alırsa Cumalı köyüne oradan da yürüyüşün başladığı Sındı’ya geliyorsunuz. Mersincik’e her araba gelmez, her şoför de gelmek istemez, çok bozuk rampa, virajlı bir yol. Yağmurlar yoldaki toprak kısmı almış, keskin, yüksek taşları geçerek gidiyorsunuz ki gelen arkadaşın arabası arazi arabası olmasına karşın zorlukla gelebildik. Bu yolu yürümek isterseniz git git bitmez, 10 km den fazla, yokuş ve dönüp duruyor. Bu araba sorunu olmasa biz geçen yıl Ekrem arkadaşımla yolu tamamlamak istiyorduk, ama araba olmayınca yarı yoldan dönmüştük, iyi ki de dönmüşüz vadiye insek tamamlardık ama sürpiriz dolu bu doğa bir an için bizi şaşırtabilirdi. Burada yürüyen arkadaşlarımız olmasına karşın zaman zaman denize ulaşamıyacak mıyız sorusu kafamızda oluştu, tedirgin olduğumuz zamanlar oldu. Tabii şunu biliyorduk ki nasıl olursa olsun bu yol geçilecekti. Geçmiş yıllarda Ekrem arkadaşımla Sındı’dan Mersincik’e yürümüştük, nisan ayının ortasıydı, dağlardan inişimiz buna benzer bir vadiden oldu, tabii bu denli uzun değildi ama çok yükseklerden denize doğru inen dar bir vadiydi, bitki örtüsü aynıydı, benzer bir doğa. Zemin burada olduğu gibi çürümüş kahverengi yapraklarla kaplıydı, yılanlar önümüzden, yanımızdan hızla geçip gitti, fotoğrafını çekmiştim, Doğa yürüyüşleri sayfamda görebilirsiniz. O yüzden bu yürüyüşü nisan ayına bırakmak istemiyorduk, buralarda çok yılan oluyor, çoğu zehirli türler.
Sedat Uysal arkadaşım doğayı seven, bu doğanın çocuğu, iyi bir rehberdir, sağolsun onca kişiye söylememe karşın onun sayesinde bu yürüyüşü gerçekleştirdik. Yanımızda Sındı’dan kardeşi Vedat Uysal ve Osman Tokuç arkadaş vardı. Bu yürüyüşte ben video çektim, Ekrem arkadaşım fotoğrafları çekti. Video çekerken Sedat, Osman arkadaşı Balta Osman diye tanıttı, kendini de organik Sedat diye tanıtmıştı, gülmüştüm.
Sındı sokaklarından geçerek badem tarlalarıyla kaplı arazileri geçtik, terasları atlayarak yavaş yavaş tırmanma başladı. Bu yol geçmiş yıllarda köylülerin kullandığı bir yol kademe kademe bir tırmanma oldu, zorlanmadık, dereyi takip eden yolda bitkilerden güneşi göremiyorsunuz, nemli yerler. Bu doğada genellikle dar vadilerden, derelerden yol bulabiliyorsunuz, çevre sarp kayalarla kaplı.
Teraslar şeklinde bir tırmanma, hoşuma gitti, bu dağlar diktir, geçmiş yıllarda ani tırmanmalar kolay olmamıştı. Dere yatağını takip ederek gittik, yosunlarla kaplı kayaların arasından renkli bir dünyanın içindeydik.
Merhaba
Tecrübelerinizi paylaştığınız için teşekkür ederim
Daha önce bu tarz bir doğa yürüyüşü yapmayanlar için burayı önerirmisiniz…
Teşekkürler, kesinlikle hayır her yeri yürüdüğüm halde burayı yıllar sonra rehber arkadaşlarla yürüdük.