Ocak ayını Ekrem İpek, Ümit Kırcalı, Meltem Uz, Melda Omay arkadaşlarımla eski su değirmenlerinin sıralandığı Değirmenderesi vadisinde yaptığımız güzel bir yürüyüşle kapattık. Aslında yıllar önce iki kez yürüdüğüm bu vadide yürümek aklımda yoktu, Ümit Kırcalı arkadaşımızın karşılaşmamızda bizi Değirmenderesi’ne götürürmüsün demesi ile oldu. O konuşmamızda havalar yağmurlu ve soğuktu, hava düzelir düzelmez orada yürürüz demiştim. Öyle de oldu, Ümit hanımın kızı Meltem Uz da tatil için Datça’daydı, Datça’nın meşhur badem çiçeklerini görmek, doğa yürüyüşleri yapmak istiyordu. Badem çiçekleri henüz kendini göstermedi, onun için daha ileri bir tarihte gezeceğiz ama yürüyüş için Datça’da her güneşli hava uygundur. Bu vadide yürümek için o gün bizim yaptığımız gibi Hızırşah arazilerindeki Pustular mevkiindeki ilk su değirmeninin yanından başlayacağınız gibi Karaköy tarafından da başlayabilirsiniz. Datça Detay’ın Tarihi eserler kategorisinde bu su değirmenleri ile ilgili bilgiler var. Yağmurlarla birlikte Kocadağ’dan başlayarak vadi boyunca akan dere arka arkaya sıralanan 8 su değirmenini çalıştırmaktaydı. Bu gezi ekim 2011’de tek tek gezdiğim, fotoğrafladığım değirmenlerin son durumlarını görmek açısından da iyi oldu. Bunlar kendi haline bırakılmış birçoğu lime lime yok olmakta olan yapılar.
Arkadaşlarımızın isteği üzerine yürüyüşümüze saat 11.00 gibi başladık, mesafe fazla uzun değildi, yürüyüşe başlama yerine geldiğimizde havadaki soğuk tam olarak kırılmamıştı, diğer günlere göre biraz daha kalın giysilerle yürüdük. Yürüyeceğimiz vadi kuzey’e doğru uzandığı için Ege Denizi’nden esen soğuk rüzgarın etkisini hissedeceğimizi tahmin ediyordum, düşündüğüm gibi vadi boyunca serin esen bir rüzgar vardı ama rahatsız edici değildi. Datça’nın sağlıklı havası dediğim havalardan. Arabamızı Hızırşah Pustular mevkiinde ilk değirmenin yanında park ederek Fevzi Yılmaz değirmeni olarak bilinen çift oluklu değirmenle yürüyüşümüze başladık. Yoldan bakınca da hemen görebilirsiniz, hatta dikkatli bakınca ikinci değirmen de görülebilinir. Yürüyüşümüz değirmenleri görmek amacıyla vadi boyunca oldu, daha önceki gelişime göre bitki örtüsü her yeri kaplamış, sık çalılarla kaplı yerlerden geçmemiz gerekti. Bu yürüyüşün Meltem arkadaşımızın ilk doğa yürüyüşü olması da, yürüyüşümüze başka bir anlam katıyordu. Zorlu bir parkuru, sızlanmadan, rahat bir biçimde katetmesi, yürüyüş sonunda mutlu olması bizi de mutlu etti. İlk yürüyüşte tarih ve doğa ile güzel bir karşılaşma, tahmin ediyorum bundan sonra da anılarında anlamlı bir yeri olacak. Genç arkadaşlarımızın doğaya ilgi duyması, onlarla yürümek beni mutlu ediyor.
Bardakçıoğlu değirmeni diye de bilinen değirmen bu lakapta bir Rum’a aitmiş, Mübadele sonrası Fevzi Yılmaz satın aldığı için bugün Fevzi Efendi değirmeni diye de anılıyor. Dikey oluğu oldukça yüksek, yatay olukları üzerinde yürüyerek vadiyi seyrettik. Aşağıdan akan derenin sesi geliyordu, eskilerin anlattığına göre değirmenlerin çalıştığı yıllarda yağmurlarla birlikte dereden çok kuvvetli bir su akarmış. Mayıs ayı sonlarına kadar bu değirmenlerin çalıştığı olurmuş. Bu yıl ocak ayında yağmurlar iyi yağdığı halde aşağıya indiğimizde dere çok kuvvetli değildi.
Arkadaşlarımız oban denilen dikey olukların huni şeklindeki ağız kısmına kadar gittiler, bu değirmenin oban ağız çapı diğerlerine göre daha geniş gibi, bu çap değirmenlere göre değişiyor. Obanlar alta doğru daralıyor, bu sayede suyun çarka daha basınçla akması sağlanıyor. Gezdiğimiz değirmenlerde obanlar en az yarıya kadar toprakla dolmuş durumdaydı.
Fevzi Efendi değirmeni
Aşağıya inerek değirmenin alt kısmını gezdik, çarkı döndüren su buradaki kanallarla dışarıya akarak tekrar dereye karışıyor. Bu su diğer değirmenlerin çalışması açısından önemli. Burada dış kısımda duvar içinde suyun dışarıya akmasını sağlayan düzgünce yapılmış boşluklar vardı, sık bitki örtüsü bu kez o tarafa gitmemize imkan vermedi. Değirmen binasında ısınmak ve yiyecekleri pişirmek için bir ocak bulunurdu, yıkık bir vaziyette duruyor. Tahıllarının öğütülmesi için uzak yoldan gelenler bazen günlerce burada beklerlermiş. Bu yapıların yanlarında hayvanlar için de bir dam bulunurmuş, bu değirmende böyle bir yer var gibi.
Bir hayal gücünüz yoksa tarihi yapılar size işe yaramaz taş yığını olarak görünür. Bugün bu hale gelmelerinde , önemsenmemelerinde bunun rolü büyük olsa gerek. Bunlar Datça’nın yakın tarihinden kalan bir kaç eserden biri..Birçok Datçalının anılarında yeri olan yerler, kendilerinin olmasa bile değirmenlerle ilgili hikayeleri dedelerinden, babalarından duymuşlardır.
Bir zamanlar Datça yaşamındaki önemlerini düşünüyorum , yaşamlarını sürdürebilmek için bir çok insanın yolu bu değirmenlere düşmüş. Acı tatlı anılardan, ocağın etrafında yapılan sohbetlerden , suların sesinden geriye bu duvarlar kaldı.
İlk değirmenden akan dereyi geçerek kısa bir süre düz yolda yürüdük, yol Kocadağ’a kadar uzanıyor. Eskiden bu bölgeler sebze ve meyva bahçeleriymiş, kaynak suyu ile dolan havuzları geçmiş yıllarda fotoğraflamıştım. Kışın yağmurlarla akan bu dereler bahçeleri sulamakta da kullanılınca değirmenlerin çalışma zamanlarında bu işler ayarlanırmış.
Geçen gelişimden bu yana epey zaman geçti, böyle bir parkur beklemiyordum ama sürprizlerle karşılaşabileceğimizi tahmin edebiliyordum, Ümit arkadaşıma yürüyüşten önceki konuşmamızda bu durumu belirttiğimi hatırlıyorum. Önemli değil demişti. Sık bitkilerle kaplı patikalardan yürüdük, karşıda ikinci değirmen görününce dereden karşıya geçtik.