21 Temmuz gecesi korkutucu bir deprem yaşadık, AFAD’ın ( Afet ve Acil Durum Yönetimi ) verilerine göre 6.3 şiddetinde bir deprem. Merkez üssü Kos adası açıkları olarak açıklanan deprem Ege’deki birçok il ve ilçede hissedildi ama doğal olarak depremin merkezine en yakın yerlerden olan Datça ve Bodrum’da çok daha etkiliydi. Geçmiş Olsun Datça Derken Depremi derinden hisseden, büyük bir mucize eseri can kaybı olmadan atlatan tüm vatandaşlarımıza da geçmiş olsun dileklerimi iletiyorum. Gerçekten felaketin eşiğinden döndük diyebilirim, 6.3 deniyor ama deprem kaynağının mesafesinin yakınlığından da olabilir biz bunu çok daha kuvvetli hissettik.
1976 Denizli depremini yaşamış biri olarak yaşadığım korku ve sallantı pek farklı değildi, yapılarımızın dayanma sınırına geldiği bir anda son buldu. Tabii artçılar bu satırları yazdığım anlarda da devam ediyor. Datça olarak uykusuz, endişeli bir gece geçirildi, dışarıda sabahlayanlar çokçaydı, ışıklar hiç sönmedi. Akşam haberleri izlerken Belediye Başkanımızın konuşmasında Reşadiye Mahallesi’ndeki eski evlerden zarar görenler olduğunu duymuştum, sabahın ilk ışıkları ile Reşadiye mahallesine gittim.
İlk olarak Ergin Usta’yı ziyaret edeyim dedim, Çınarlı meydanda yere serilen yataklarda uykusuz bir gecenin ardından uyuyanlar vardı. Kimse evden içeriye giremiyordu. Buradaki manzaraları gördükten sonra Datça olarak felaketin kıyısından döndüğümüzü daha iyi anladım.
70, 100 ve daha da yaşı olan birçok yapı var, bu tarihi yerleşimde. Sayfalarımda sıkça açıkladığım gibi Datça’nın geleneksel mimarisinde yapılar yapılırken taş duvarlarda harç olarak çamur kullanılıyor. Daha sonra bu şekilde örülen duvarlar içten ve dıştan kireç harcı ile sıvanıyor. Yarımada’nın her tarafında bu böyle. Reşadiye mahallesi ve Yazı Mahallesi kentsel sit alanı içinde, bu şekildeki yapılara dokunamıyorsunuz, insanlar da içinde yaşamaya devam ediyor. Bu depremle birçok kez zevkle fotoğrafını çektiğim bu sokaklarda yaşayan insanların içler acısı durumunu daha net olarak görebildim.
İnsanlar uykusuz ve geceki korkuyu daha üzerlerinden atamamışlardı.Her tarafta yıkılan duvarlar, bacalar vardı. Kaçmaya kalktığınızda bunlardan biri isabet edebilir. Denizli depreminde üst katta uyuyorduk, kaçamamıştık, kaçsaydık birçoğumuz kötü bir son yaşayabilirdik. Kerpiç evler çatlasa, patlasa da yıkılma fazla olmadı ama bahçe duvarlarının hepsi bir anda yıkılıvermişti. Bu kez yukarı katta çalışıyordum, baktım bu sıradan bir şey değil hemen merdivenlere koştum, ışıklar söndü o anda ama karanlıkta kapıya gelivermişim. Kapıya yaklaşırken bu kez gittik dedim içimden, neyse korktuğumuz gibi olmadı.
Ergin ustanın evinin yanındaki 150 yıllık tarihi bina oldukça zarar görmüştü, artık bana göre oturulamaz durumdaydı diyebilirim. Tam fotoğraf çekiyordum bir artçı daha geldi, kutuyu sallar gibi, zor dışarı attım kendimi. Bu yapılara girmek oldukça tehlikeli, açıkta kalan bu insanlara gerekli yardım hemen yapılır sanırım. Gece Afad ekipleri uğramış Belediye Başkanımızın da orada olduğunu haberlerde izlemiştim.
Sokaklarda dolaşıyorum, üzgün, çaresiz insanlar, nereye gidecekler., gözlerde o çaresizlik belli oluyor. Fotoğraflarda tam vugulanmıyor bu girdiğim evlerden sağ çıkabilmeleri bir mucize. Haberlerde diğer yerlerden sıkça görüntüler var ama asıl görüntüler burada.
Köşelerden, pencere kenarlarından duvarlar patlamış, artık bu binaların kullanılması mümkün değil gibi.
Birçok kişiyle karşılaştım evlerinin içi harap olmuş, dolaplar açılınca eşyalar parçalanmış.
Evini gezdiğim arkadaşa bu dik merdivenden nasıl indin dedim şaşkınlıkla, nasıl olacak düştüm tabii diye cevap verdi. Bu yapılara girmek çok tehlikeli, duvarlar, bacalar yapıdan 20-30 cm ayrılmış.