20 mayıs Cumartesi öğleden sonra Eski Datça’daydım, bu birkaç saatlik zaman dilimi yeni tanışmalar ve fotoğraf çekimleriyle geçti. Geçenlerde beni takip eden Müzehher Tunç Çetinkaya telefon ederek arkadaşlarıyla Datça’ya geleceğini, onlara katılmamı istedi. Bir engel olmazsa görüşürüz demiştim, zaman ne çabuk geçiyor, bir kenara not aldığım halde yoğun tempo içinde unutmuşum. Müzehher hanım cumartesi günü arayarak geldiklerini haber verdi. O gün de Datça’nın pazarı, pazara bir uğramam gerek, diğer yandan sert esen bir karayel var, insanda neşe bırakmıyor. Telefon edildiğinde Palamutbükü’ndelermiş, Eski Datça’ya da uğrayacaklarını öğrenince orada buluşmak üzere anlaştık.
Eski Datça’ya girişte yol kenarına sıralanmış pek çok araba vardı. Her geçen yıl Eski Datça’ya ziyaret sayısı artıyor. Datça Belediyesi girişte bir otopark yaptı, Eski Datça’nın merkezine 200 m kadar mesafede. Ya insanlar fark etmiyor ya da yürümek zor geliyor, birçoğu Eski Datça içlerine kadar arabasıyla geliyor. Bu kısımda paralı bir park yeri vardı, sanırım bu yıl da hizmet verir. Arabamı park edip, fotoğrafta görüldüğü gibi Çarşı sokağının diğer ucundan giriş yaptım. Fotoğrafta sokak bomboş görünüyor bu sizi yanıltmasın, şimdiye dek mayıs ayında Eski Datça’yı hiç bu kadar kalabalık görmemiştim.. Tur arabalarıyla gelen gruplar 19 Mayıs’ın hafta sonuna gelmesiyle oluşan üç günlük tatili gezerek değerlendiriyorlardı. Eski Datça sokaklarında Antalya’dan, Isparta’dan gelen gruplarla karşılaştım, sohbet ettim.
Buluşacağım arkadaşları beklerken biraz dolaşıp fotoğraf çekerim diye düşünüp bir grubun arkasına takıldım. Can Yücel sokağına girdiler peşlerinden gittim. Can Yücel Evi’ne gittiklerini tahmin ediyordum, buraya gelenlerin çoğu Can Yücel Evi’ni görmek ister. Yılda bir kez kapıları ziyaretçilere açılır, o da 12 ağustos tarihinde, Can Yücel’in ölüm yıldönümünde. Diğer zamanlarda ziyaretçiler kapıya kadar gelip hatıra fotoğrafı çektirip giderler, bazıları konuyu bilmedikleri için bir hayal kırıklığı da yaşar. Büyük kapının bitişiğindeki beyaz badanalı, eski yapı Yücel ailesinin Eski Datça’da yaşadığı evdir ve ilk günkü gibi değişmeden bu günlere gelmiştir, şimdi eşi Güler Yücel kalıyor. O gün ilginç bir şey oldu, kapıda bekleyen arkadaşlara bu bilgileri veriyordum ki, kapı açıldı. Datçalı şairlerimizden İsa İnan arkadaşım kapıda göründü, Güler Yücel’in evde olduğunu öğrenince ziyaret için izin verir mi der demez İsa arkadaşım içeriye girdi, biraz sonra da geldi, tamam hocam dedi ve Can Yücel Evi’ne adımlarımızı attık. Güler abla beni sever, zaman zaman ziyaret etmişimdir, düşündüğünü pat diye söyleyen insanlardan. Ayakkabılarımızı çıkarıp Can Yücel’in yaşamının son yıllarını geçirdiği eve adımımızı attık. Güler ablayla karşılaşmamız ikimiz için de güzel bir an oldu. Yatağında bizi karşıladı, zaman zaman sağlık durumunda bazı sıkıntılar olabiliyor, ziyaretçiler elini öptüler. Çok sıra dışı bir andı, çünkü 12 Ağustos’ta halka açılan ziyarette, evin bahçesindeki Can Yücel kütüphanesini görebiliyorsunuz, doğal olarak ev ziyareti olmuyor, arkadaşlar bu bakımdan çok şanslıydılar. Bir müddet sonra kapılar kapandı tabii, çok gelen oluyor. Yaşanılan bir yer, alan da dar. Güler Yücel üreten bir insan, aynı heyacanla yazıyor, resimler yapıyor, o kısa sürede bile konuşmamız yapacağı işlerle ilgiliydi. Daha nice sağlıklı günler diliyorum.
Ev ziyaretinden sonra Antalya’dan gelen arkadaşlar Can Yücel Evi’nin önünde bir müddet oyalandılar. Beyaz badanalı duvarlar, yola sarkan beyaz çiçekli zakkum, dalların arasından duvarlara ve yola düşen güneş ışınları fantastik bir atmosfer yaratmıştı. Benim için de bulunmaz fırsat, dekor çok güzel, modeller de var, arkadaşlarımın fotoğraflarını çektim. Bu anlardan geriye kalan nedir, objektife yansıyan içten, sıcak bakışlar. Fotoğraf çekmeyi ondan çok seviyorum, o pozitif enerji sizi sarıp sarmalıyor. Bir anda başka bir dünyaya adım atıveriyorsunuz. Tabii fotoğraf çekerken hissetmek lazım, sadece vizörden bakıp, deklanşöre basmakla o duyguları yakalayamıyorsunuz. Karşılıklı bir alışveriş oluyor. Bu doğa olabilir, bir canlı, bir insan olabilir.
Fotoğraf çekmeyi sevdiğim bir yer Muhtarımız Neşe Karaoğlan’ın evinin önü. Burada da ışık güzel olur, yolu bir kemer gibi örten bir çiçek vardı, bu gelişimde onu görememek beni şaşırttı. Çünkü yıllardır oradaydı, budadılar mı yoksa hastalık mı oldu bilemiyorum. Ama yine de burada arkadaşların fotoğraflarını çekmek güzeldi.
Çiçekler, ağaçlar Eski datça sokaklarına çok ayrı bir güzellik veriyor, bazen çeşitli nedenlerle çiçekler kayboluveriyor, yollar öksüz kalmış gibi oluyor. Arkadaşımızın sarmaşık gülleri koklarken fotoğrafını çektim, asma yaprakları, güller, renkler çok hoştu. Sokağın ucuna geldiğimde Müzehher hanımı bir arayayım neredelermiş bakayım dedim. Telefonda konuşurken sokakta bir arkadaş karşıyı işaret ediyordu, yola çıkınca telefonla konuştuğum Müzehher hanımla karşılaştım, elinde telefon benimle konuşuyor, ilginç bir karşılaşma oldu.
Müzehher hanım, arkadaşlarına işte buluşacağımız Muzaffer Özgen diye beni tanıttı, burada geziyorlarmış oysa. Zamanları kısıtlıymış, fazla beraber olamadık. Gruptan orada olan arkadaşların toplu olarak fotoğraflarını çektim. Kütahya öğretmen okulu 1970-1975 yılları arası mezun olmuş 160 emekli ögretmen ve onları eğitip yurdumuza ögretmen olarak gönderen 7 öğretmenleri 4 günlük bir tatil için Datça’ya gelmişler.