15 Eylül tarihinde arkadaşım Ekrem İpek ile Knidos’a doğru yol aldık. Gece bayağı bir rüzgar vardı, rüzgar yolculuğumuzun başında da devam ediyordu. Yarımada’nın en ucu Knidos’ta rüzgar hep vardır, bir denizden diğerine eser durur. Knidos’a doğru giderken bir ara aklıma geldi; burada rüzgar böyleyse orada kim bilir nasıldır diye ama daha sonraları bastıran sıcak havada rüzgar doğal bir vantilatör gibiydi. Kuzey’den esen rüzgarın etkisiyle olsa gerek görüş alanı çok iyiydi, uzaklardaki Yunan adalarına kadar her yeri görebiliyorduk. Yaz boyunca pek gezi yapamadık, Datça dağlık bir yapıya sahip olduğu için gezmek için arabayla gidebileceğiniz yerler belli. Betçe tarafına gittiğinizde genelde zaman Mesudiye, Palamutbükü taraflarında geçiyor. Cafeler, deniz kenarları kalabalık oluyor, bizler için gezmek Eylül ayının sonlarına doğru başlıyor artık. Ortalık sakinleşiyor, tanıdık yüzleri görme fırsatı oluyor, sohbetler ediyoruz, sakin ortamların tadını çıkarıyoruz.
Knidos’ta Eylül ile birlikte küçük liman taraflarında kum zambakları açar, kum zambaklarını birçok yerde görme imkanı var ama Knidos’ta daha bir başka görünüyorlar. Bu yıl geçen yıllara göre sayıları ve yayılım alanları daha azdı, eylül’de Knidos’a ayrı bir güzellik katan bu çiçekleri korumakta fayda var.
Knidos’a yaklaşırken durduk, fotoğraflar çektik, manzara çok güzeldi. Yazımın başında söylediğim gibi görüş alanı oldukça iyiydi. Her zaman rastlayacağınız bir durum değil, bundan sonraki günlerde bulutlar da bu manzaraların içinde yerlerini alacaklar, o zamanlar tekrar geliriz. Sağ alt fotoğrafta Gıyrap koyu ( yörede bu isimle biliniyor ) görülüyor, geçmiş yıllarda iki kez oraya inmiştim. Küçücük bir yer ama gezi yatlarının uğradığı yerlerden. Arabayla ulaşım olmadığı için sakin, bakir bir yer. Dönerken bir tekne koyda demirlemişti.
Knidos Nekropolü Knidos’a gelmeden 5-6 km öncesinden başlar, yol üzerinde birçok kalıntı ile karşılaşırsınız. Knidos’a yaklaşırken Gıyrap koyuna bakan tepede de bu yıl bir kazı yapılmış, ortaya çıkan kalıntıların arkasında koy daha anlamlı görünüyordu. Koy patikalardan yürüyerek yoldan 6-7 dakika mesafede. Yazılarımı takip edenler benim eski bir denizci olduğumu bilirler, yıllar önce teknemle ıssız koylarda çok zamanım geçti, kuş ve dalga seslerinden başka seslerin olmadığı yerlerdi. Zamanla bu gezi tekneleri, kotralar, yatlar bu koyları doldurmaya başladı. Teknelerin demirleri denizaltı bitkilerine zarar verdi, bunlar denize oksijen sağlayan bitkiler. Bazıları çöplerini bırakıp gitti, bazıları sintinesinden yağ bıraktı vs. Bu yıl koylarda yabani arı saldırıları çokça görüldü, yakınlarım da bundan nasibini aldı. Arıların bu denli çoğalmasında bozulan dengenin yanında koylara bırakılan yiyecek artıklarının da etkili olduğunu düşünüyorum. Kamp yapıp ta bütün pisliğini bırakıp gidenlerin yaratığı manzara da ayrı bir konu. Bu çeşit insanlar doğayı seven, önem veren insanlar değil, sadece yararlanmayı bilirler.
Deveboynu yarımadası da çok net bir biçimde gözlerimizin önündeydi. Bugün balık tutma denemesi için fotoğrafta görülen buruna gidecektik. Burunlar akıntıların kuvvetli olduğu yerlerdir, benim yakalamak istediğim balık ta bu gibi yerlerde çokça olur. Burada lamburta derler, bazı yerlerde lambuka ve daha değişik isimler de alıyor. Geçmişte yakalardım ama son yıllarda arkadaşlarımdan bu balıkların görünmediğini duyar oldum. Bir gün tekneyle bu burundan geçerken sürüsüne rastlamıştık, sürü halinde gezerler, aslında okyanus balığı, bir dönemlerini bu mevsimlerde bu sularda geçiriyorlar. Yıllardır yemek nasip olmadı bu burundan böyle bir deneme yapmayı ne zamandır düşünüyordum.
Knidos Büyük Liman sahili de çok güzel görünüyordu, su pırıl pırıl, sahiller ve çevre tertemizdi. Bu gezimizde Knidos’u çok temiz gördük, yalnız sahilden geçerken yerde tek tük te olsa çiğdem kalıntıları vardı. Onları kumların arasında temizlemek çok zor, aslan yattığı yerden belli olur derler. Bir toplumun geldiği aşamayı görmek isterseniz çevresindeki temizliğe bakın, yanılmazsınız. Geçenlerde Denizli Çal’da kanyon gezimizde de gördük, bankların çevresi çiğdem artıklarıyla doluydu. Keza Datça’daki plajlarımızda da izmarit ve bunun gibi şeyler az değil. Şu fotoğraftaki pırıl pırıl sahile nasıl kıyar da pisliğinizi bırakır gidersiniz anlamak mümkün değil. Datça plajları sayfamda bu sahilleri de verdim, sığ diye eleştirenler de oldu, biraz gideceksin artık, antik bir havuzda yüzmenin tadını alıyorsun sonuçta, tabii anlayana.
Deveboynu ( Kap Krio ) yarımadası tarafına geçerek kıyı boyunca , Akdeniz tarafına doğru yürüdük. O gün limanda çokça kotra, yat türü tekne vardı, fotoğrafta ahşap iskeleye bağlı balıkçı tekneleri görülüyor.
Antik mendirek tarafında ters ışıkta çok hoş manzaralar oluşmuştu, biz balığı bu fotoğraflarla yakaladık aslında. Çalı ve otlarla kaplı patikadan mendireğe doğru yürüdük, bu mendirekler antik dönemden kalma. Knidos, antik limanları bugün de kullanılan bir ören yeri olarak farklı bir özellik taşıyor.
Sahilin ve Knidos Restoranı’nın bulunduğumuz yerden görünüşü, mavi ve yeşilin en güzel tonları buradaydı.