Eylül’ün son günleri, güzel, berrak bir hava var, Mesudiye’ye doğru yol alıyoruz. Çam ağaçlarıyla kaplı virajlar geçilip, ovaya doğru inerken Mesudiye Manzarası gözümüzün önünde. Her geçen gün yeni bir inşaatın yükseldiği dağlar, tepeler, güzel bir ova, Mesudiye hala o görkemli güzelliğiyle direniyor. Berrak bir gökyüzü, manzarayı net bir şekilde izlememizi sağlıyor. Üç güzeller Mesudiye’nin üç güzel koyu, Hayıtbükü, Ovabükü ve Kızılbük birbirine yakın bir mesafede sıralanırlar. Turizm iyi güzel de dünyaca tanınmış bu güzel koylarımıza zarar vermeden. Koylarımızı kirletmeden, doğal yapısını bozmadan. Bu küçük koylar bu yükü ne kadar taşıyabilir diye düşünmek lazım.
Çok güzel bir eylül ışığı, Hayıtbükü sahilinde renk, renk, gölge, gölge şarkısını söylüyor. Sahil boyunca uzanan dut ağaçlarının sararan yaprakları sonbahar güzelliğini bizlere anlatırken sahil şezlonglarla kaplanmış vaziyetteydi. Artık yaz günlerinin sıkışıklığının olmadığı zamanlar. Sahilleri rahatlatmakta fayda var.
Hayıtbükü’nden doğudaki Kızılbük Koyuna doğru gidiyoruz, Hayıtbükü’ne 10 dakikalık bir yürüyüş mesafesinde ama buraya gelip te göremeden gidenler az değildir. Gizli bir cennet gibi, inşaat olayından şimdilik zarar görmemiş bir şekilde duruyor. Kızılbük’e giderken Hayıtbükü manzarası da çok hoş bir manzaradır. Hele böyle güzel bir hava varsa. Karşımızda uzanmış bir dinazor gibi duran Adatepe Hayıtbükü ve Ovabükü koylarını birbirinden ayırıyor.
Yeşil ve mavinin armonisine bu mevsimde sıcak renkler de katılıyor.
Kızılbük koyu her zamanki gibi üç güzellerin en sakini, duru bir güzellikle karşımızda. Buradaki işletmeden dolayı Gabaklar ( Kabaklar ) koyu diye de söylendiği olur. Her yıl ortada duran seyyar iskele koyun gerdanlığı gibi. Diğer kısımlardaki şezlong ve şemşiye kalabalıklığı burada yok.