Bundan bir ay kadar önce Yaka’daki Knidos akademi’yi gezerken çok sevdiğim ressam İdil Berf arkadaşımla karşılaştım, 6 Ekim’de karma bir sergi açılacakmış, Muzaffer ağbi sergide seni de görmek istiyoruz diyerek ismimi yazdırdı. Tabiii ismim geçince akla ilk olarak fotoğraf geliyor, ben resimle katılırım dedim, tamam dendi. Afişte fotoğraf diye geçmiş ama bildiğim kadarıyla sergiye iki eserle katılabiliyoruz , fotoğraf sergisi için ayrıca kişisel sergi gerekecek, umarım bir gün o da olur. Bu konularda biraz tembelim. Neyse bir bahaneyle 10 yıl aradan sonra fırçalarımla, boyalarımla buluştum. Paletimi saymadım düz bulduğum her şey paletim olabiliyor. O zamanlar akrilik ve yağlıboya olarak bayağı boya almışım, fırçalar da tam, bir başlamak kalıyor, tuval de hazır. İşte böyle bazen oflasam, puflasam da çalışmayı sonlandırdım. Tabii bir eser hiçbir zaman bitmez, durmasını bilmek gerekir, ben bunu zaman zaman beceremem yaptığım resimlerin altında birkaç tane daha kompozisyon vardır.
Yaptığımız resimleri eylül sonuna kadar vermemiz gerekiyordu, fırtına haberleri de yoğunlaşınca çalışmalarımı gidip vereyim diyerek Betçe’ye doğru yola çıktım. Sabaha karşı sanırım yağmur yağmış Hızırşah arazilerinden geçerken ne zamandır hissetmediğim bir toprak kokusu etrafı sarmıştı, bu kokular gün boyu devam etti, daha sonra bitkilerin de kokuları toprağın kokusuna karıştı. Her taraf tertemiz olmuştu, fotoğraf çekmek için güzel bir zamandı. Bu arada belirteyim tekrar o sevdiğim fotoğraf moduna döndüm, çevreme zevkle bakarak kompozisyonlar arıyorum. Bana yaşama sevinci veren, motive eden bir olgu o açıdan benim için önemli.
Sayfamın başlığına ” Yağmurla Gelen Kokular ” derken aklıma gelmedi değil, yağmurla başka hoş olmayan kokular da yayılabilir, özellikle çevremizin hızla kirletildiği, alt yapı çalışmalarının olmadığı yerlerde başka durumlarla karşılaşabiliriz ama benim sözümü ettiğim tertemiz bir doğa, her şey çok güzeldi. Yollar ıssız, kokuları içime çekmek için ancak Yaka’da durabildim, bu arada birkaç fotoğraf ta çektim, sayfamda kullanmak için. Ağaçların yaprakları tertemizdi, toprak, bitkiler bu yağmuru özlemle bekliyorlardı, dayanabilme noktalarının sonlarına geldikleri anlar. Yıllar önce bu zamanlarda badem ağaçları yeşil olurdu, hatta sonbaharı görebilmek için başka yerlere giderdik, şimdilerde sonbahar artık Datça’da da yaşanıyor, sarılar, turuncu renkler kompozisyonun içindeler, fotoğraf çekme açısından güzel görüntüler ama doğa için değil.
Knidos Akademi’ye çalışmaları teslim ederken hızlı bir yağmur yağdı, o anları videoya alıp İnstagram sayfamda ( datcadetay )paylaştım, yeni yapacağım videoda da görebilirsiniz. Akademi’de yaz boyu yapılan daha önce görmediğim çalışmalar vardı, onları gezerken Feride arkadaşın fotoğraflarını çektim. Aslında ileride fotoğraf sergisi açmam gerekirse ilk konu burada resimlerin önünde zevkle çektiğim portre çalışmaları olacak.
Giderken yağmur devam ediyordu, bahçedeki seramik ve heykellerin bazıları yerde bu şekilde duruyordu, güzel bir fotoğraf oldu. Bir iki gün önce esen rüzgarda bir eser devrilip düşmüş, şimdi fırtına geliyor diye çalışmaları bu şekilde yatırmışlar. Yaka’da ıslak yolları görüntülerken güzel birkaç poz yakalama şansım oldu, tabii şemşiyemi bagajda bulamayınca rahat çalışamadım. Bagajda ne ararsan var, şemşiye de kimbilir nerelerde. Knidos Akademi’de arkadaşlar yemeğe davet ettiler ama gelmişken yemeğimi Yazı köyde yiyeyim diyerek Yazı’ya geldim, burada yemek yerken arkadaşlarla sohbet etme imkanı da buldum. Dursun Sarıyaz ağbimiz hemen görünce geldi, çayımızı da içtik. Buralar içten karşılaşmalar yaşadığımız yerler, yalnız olduğumda Ekrem İpek arkadaşımı da hemen soruyorlar, ikimizi birlikte kabullenmişler ki, mutluluk verici bir şey. Maddiyatla alınamayacak şeyler, en büyük zenginlik, insanların size güven duyması, içten sevmesi. Bu arada belirteyim Ekrem arkadaşımın misafiri vardı yalnız geldim, böyle bir arkadaşım olduğu için şanslı olduğumu söyleyen çok kişinin olduğunu tahmin edebiliyorum. Herhangi bir menfaate dayanmayan, içten, sıcak ilişkiler artık çok az.
Yemeğimi yiyip Yaka’ya doğru giderken birkaç fotoğraf çektim ahlat meyvaları ( yöresel olarak deli armut) yağmurla temizlenmiş, çok hoş görünüyorlardı, gökyüzü bulutluydu.
Yazın bayağı yalnız kaldığım zamanlar oldu, gelecek günlerde nasıl bir yol izleyeceğimi, neler yapacağım konusunu düşündüm. İçimden geldiği gibi, sevdiğim konuları işlemeye devam edeceğim, günlükler bunlardan biri. Bu arada yıllardan bu yana beni takip eden, paylaşımlarımı izleyen arkadaşlarım var, kendilerine çokça teşekkür ediyorum, onlar benim güç kaynağım. Beğenmelerde hala adlarını görmek beni çok mutlu ediyor. Zamanında övgüler yazan, dışarılardayken sıkı takipçi arkadaşlar vardı onların birçoğu şimdilerde yok. Şöyle bir şey de var, siz birilerinin düşüncelerini kabul etmek zorundasınız gibi, başkalarını koyun diye eleştiriler ama sizden de onu beklerler. İnanmadığım bir şeyi yapmak kadar bana zor gelecek bir şey yok, bu yüzden artık samimi bulmadığım konulara girmemeye çalışıyorum . Tabii gönülden Datçamız için çalışanar ardaşlarımız var, bazıları yıllardan bu yana bıkmadan usanmadan öneriler getiren, çabalayan insanlar, haklarını yemeyeyim.
Yazı ve görüntüler çok güzel, emeğinize sağlık Muzaffer Hocam
Onur ÇELEN
Bursa’dan sevgilerimizle