20 Aralık Pazar Günü yaptığımız Betçe gezisinden sonra 22 aralık salı günü doğa yürüyüşü yapmak üzere arkadaşım Ekrem İpek ile sözleştik. Doğada yürüyeceğiz de nerede yürüyeceğiz, artık bizi uğraştıran bir soru oldu bu. Sadece yürümek için yürüyen insanlar değiliz, vahşi bir doğada olmanın tadı apayrı bir şey ama yeni yerler görmek, keşfetmek, güzel fotoğraflar çekmek te bu yürüyüşlerde arzuladığımız şeyler. Şimdi sizinle paylaşacağım yürüyüş rotası, sabah aklıma geldi ve kalkar kalkmaz arkadaşımı aradım, fikrini aldım, buluşma noktamız değişmişti. Arkadaşımla sabah 09.00 da Kızlan yolu girişinde buluşup yürüyüşe başlayacağımız Aktur Kurucabük’e geldik ve malzemelerimizi alıp 09.30 da yürüyüşe başladık.
Şimdiye dek Datça’nın en doğusundaki Lindos koyundan başlayarak Karaalibük’e kadarki zorlu ve uzun bir mesafeyi yürümüştük, sadece bugün yürüyeceğimiz bu kısım kalmıştı, bugün de Aralık ayında böyle bir hava olmaz dedirten çok güzel bir hava vardı. Yarımada’nın Akdeniz kısmında olduğumuz için Ege’de hafif bir esinti vardıysa bile bu bölgede yaprak kımıldamıyordu, sıcak havanın etkisini dik tepeleri tırmanırken daha çok hissetttik. Datçamızda onca güzel yeri görmüş kişiler olarak Ekrem arkadaşımla bizi büyüleyen bir güzelliğin içinde yürüdük, sayfaları sabırla takip ederseniz bana hak verceksiniz. Tabii güzele ulaşmak kolay değil, geçit vermez çalılarla, dikenimsi bitkilerle kaplı patikalarda yürümek kolay değildi ama gördüğümüz manzaralar bize acılarımızı unutturdu.
Aktur Kurucabük yoluna girip, giriş kapısına varmadan müsait bir yerde arabamızı bırakarak orman yoluna girdik, nasıl bir doğayla karşılaşacağımızı bilmiyorduk. Karşıdan bakınca bu dağlara tırmanmak çok zor gibi görünüyordu ama yolun sonunda uygun bir patikadan yürüyüşümüze başladık. Çok güzel bir hava vardı, geçen salı da doğada yürümüştük, daha önce bu konuyu belirtmiştim, iklimler belli günlerde diğer günlere göre daha güzel geçer, doğadan edindiğim bir tecrübe. Aralıkta salılar diğer günlere göre daha rüzgarsız ve ılık geçti, biz de o günlerde elimizden geldiğince doğada yürüdük.
Burada bir konuyu hatırlatmak istiyorum, biz Kurucabük giriş kapısına yaklaşmadığımız için bekçi kulübesindeki arkadaşla bir irtibatımız olmadı. Yürüyüş sonunda arabamıza geldiğimizde görevli arkadaş bisikletle yanımıza geldi, saatlerce araba burada kalınca meraklanmışlar, kibarca bize durumu anlattı, bundan sonra bir daha yürürsek önce sizi haberdar ederiz dedik.
Diğer günlerdeki gibi hava biraz pusluydu ama bu manzaraya bir derinlik veriyordu. Daha yürüyüşümüzün başında inanılmaz güzel manzaralar karşımızdaydı, arkadaşım ve ben oldukça heyacanlandık. Bugün burada yürüdüğümüz için de oldukça mutlu olduk. Birbirinden güzel yüzlerce karenin yakalanacağı manzaralar.
Değişik tonlarda yeşiller, maviler, sıcak rekler bir aradaydı.
Kuzey tarafımızda geçmiş yıllarda yürüdüğümüz Aktur dağları, ormanlarla bütünleşmişti. Bu bölgeden başlayarak doğuya doğru Yarımada’da bezer bir doğa var, en yüksek tepe 550 m civarında, bazılarını biliyorum, hepsine çıkmak nasip olmuştu. Çok yüksek değiller ama zorlu bir doğa , dik ve ufalanan bir kaya yapısı var. Kızıl renkli dağlar genellikle kayalık, frigana türü çalımsı sık bir bitki topluluğu bulunuyor. Fotoğraftaki dağların arka tarafı Ege denizine bakıyor.
Bir ressamın fırçasından çıkmış gibi bir manzara, bize doya doya seyretmek ve fotoğrafını çekmek kalıyor. Tabii bu manzaraları çekmeye başladığımız andan itibaren zor bir doğada yürüyoruz. Ufalanmış kayalar kayma riskini artırıyor, diğer yandan kullandığımız patikalar yaban eşeklerine ait, şahsen onca yol yürüdük onlara rastlayamadık. Bir ara ani bir hareket yaptıklarında veya hızla bir tepeyi tırmandıklarında burunlarından çıkardıkları soluk sesini duyduk ama göremedik. O bizi görmüştü ve korkup gitmişti anlaşılan. Bu doğaya çok iyi uyum sağlamışlar, onların bu dağlarda yaptıkları patika yollar olmasa işimiz daha zor.
Karşımızda Aktur koylarını birbirinden ayıran Adatepe, ön tarafta Kurucabük görünüyordu. Sağ tarafta Datça yolu da görünenler arasındaydı.