19 mart pazar günü arkadaşlarımla Datça doğasının en güzel yerlerinden birinde yürüdük. Datça baharının en güzel zamanlarının yaşandığı günlerin içindeyiz. Yağmurların ardından toprak canlanmış, çeşit çeşit çiçekler, gülümsüyorlardı, kaya diplerinden, çimenlerin arasından bizlere bakarak. Belimize kadar gelen çiriş çiçekleri içinde geçen zaman unutulacak gibi değil. ” Saman Sarısı ” şiirinde Nazım Hikmet’in ressam Abidin Dino’ya ” Sen Mutluluğun resmini yapabilir misin Abidin ” diye soruşu zaman zaman pek çok yerde karşımıza çıkmıştır. Abidin Dino’nun ne cevap verdiğini bilmiyorum ama o anlar Nazım Hikmet’in çok mutlu olduğu dizelerinden anlaşılıyor. Mutluluğun resmini yapmak nasip olmadı, karamsar yanımdan dolayı sanırım ama mutluluğun fotoğrafını bu gezimde çektim diyebilirim.
Mutluluk nedir ki, kısa bir andır çoğu kez, yüreklerdeki coşkunun gözlere, mimiklere, vücut hareketlerine yansıdığı anlar. Bir bulut geliverir bizim gibi ülkelerde çöküverir o mutlu anların üzerine. Mutluluk nedir ki, her şeye sahip olduğu halde mutlu olamaz, başkalarını mutlu görmekten rahatsız olur. Mutluluk sevinen bir çocuğun gülüşlerinde, bakışlarında asılı kalmış bir duygu. Sevindirirsen çocuk sevindir derler eskiler ama artık çocuk sevindirmek te kolay değil gördüğüm kadarıyla. Onları o hale getiren de bizleriz. Küçük bir hediyeyle, sözle mutlu olacak çocuklar da vardır bir yerlerde, hep olacaktır da. İşte bizler bu güzel doğada o çocuklardandık, mutlu olduk, güzel baktık, gülümsedik hep.
Yürüyüş arkadaşım Ekrem İpek, öğrencilerim Mustafa ve Tuğba Dede ile pazar sabahı çıktık yola, birkaç gündür süren soğuk havanın yerinde ılık güneşli bir hava vardı. Yürüyüşümüzün başında erkenden ışıldayan güneşin pisikolojimiz üzerinde etkisi büyük oldu. Emecik’i geçtikten sonra yolun sol tarafındaki Çoban çeşmesi yanından Alavara’ya giden yola girdik, arabamızla bir müddet gittikten sonra Karia Yolu işaretinin yanından yürüyüşümüze başladık. Mustafa ve Tuğba Dede Derin Bahçe restoranı işleten arkadaşlarımız pek çok kişi o güzel mekanda bir zaman geçirmiştir. Benim açımdan önemleri ikisinin de öğrencim olmasıdır, bir öğretmen için bundan daha güzel ne olabilir. Okul yaşamındaki saygı ve sevgilerini her zaman devam ettirmişlerdir, bu gezimizde Tuğba’nın da olması gezimizi renklerdirdi. Girdiğimiz Karia Yolu Emecik Kızılağaç mevkiine çıkıyor. Geçit vermez bir doğayı bu yol sayesinde aşıyoruz, yüzlerce yıldır kullanılan bir patika yol, yerleşim alanına gidiyor. Biraz gittikten sonra kaynağa geldik, her gelişimde aktığını görüyorum. Tabii bu su burada yaşayan yaban hayvanları için de çok anlamlı, yol üzerinde çeşitli canlılara ait birçok iz görmemiz biraz da bundan olabilir.
Ormanların, makiliklerin arasından devam eden hoş bir yürüyüş yolu, bu kısımlarda büyükbaş hayvanlar doğaya bırakılarak geçit yerlerine sağ altta olduğu gibi dallarla engeller yapılıyor, öyle bir yerden geçerken görülüyoruz.
Daha yürüyüşümüzün başında karşılaştık çiçeklerle, yürüyüş boyunca da dört- beş kadar değişik çiçeği görüntüledim. Sağ üstte yol üzerindeki yaban hayvanlarına ait izler görülüyor, çamur üzerine bırakılmış izler. Bu doğada karakulak, ayı, tilki, sansar, domuz, son olarak ta kurdun olduğunu biliyoruz, sayamadığım daha pek çok canlı bu özel doğada barınıyor. Her geçen gün yaşam alanları biraz daha daralmakta.
Fotoğrafta görünen dağların üzerinden birçok kez yürüdük, geçit vermez bir doğa, makilerle kaplı. Sandal, deli zeytin, sakızlık, defne, harıp gibi birçok maki türü bir arada . Sabahın ilk ışıklarında manzaralık yerlerde fotoğraflar çektiriyoruz. Adaçayları da bu mevsimde çiçek açan bitkilerden.
Bir zaman sonra deniz görünüyor, doğu tarafımızda Alavara kıyıları uzanıyor. Sağ altta geçmiş yıllarda odun kömürü yapılan bir düzlük görülüyor. Kömür kalıntıları toprak üzerinde kara bir zemin oluşturuyor, bunun gibi bir yerden daha geçtik. Şimdilerde buna izin verilmiyor.