17 şubat pazar günü için hava durumu tahminlerinde biraz kapalı bir hava, yağmur falan gösteriyordu ama tam tersi güneşli güzel bir havayla güne başladık. O gün için yürüyüş grubu arkadaşlarla yürümeyi planlamıştım, gece biraz kendimi iyi hissetmedim, öksürük te dinmedi, hava durumunu da görünce yürümekten vazgeçtim. Öğleye doğru fotoğraf makinamı, kameraları alıp Betçe’ye doğru gideyim dedim. Datça’da güzel havalarda yapacağınız şeyler merkezde kafelerde, banklarda oturup güneşin tadını çıkarmak olur. Diğer yapacağınız benim gibi Betçe’ye doğru gezmek olacaktır, badem çiçeklerinin mısır patlar gibi ağaçlarda açtığı zamanlar. Bundan sonra birçok değişik çiçek bahçelerde, doğada yerini alacak, kış yağmurlarının ardından çok güzel bir bahar yaşayacağımızı umuyorum.
Işıklara takılmamak için Eski Datça tarafından yola çıktım, bu sıralarda Eski Datça arazilerinde baharın bütün güzelliklerini görebilirsiniz. İşte böyle bir görüntüye rastlayınca dayanamadım, durup badem çiçeklerinin arasında dolaştım, fotoğraf, video çektim. Çok güzeldi, şu sıralar bahar kuşları da etkiledi, ötüşleri değişti, arılar vızıl vızıl, doğanın müziği, bir de çiçek kokuları eklenince her yerde bulamayacağımız bir armoni içindeyim.
Hızırşah’tan geçerken arkadaşım Sedat Kaya’ya telefon ettim, beni o gün Selimiye taraflarında yürüyor olarak biliyordu, Betçe’ye gdiyorum deyince o da yolumun üzerinde yürüyüş yapıyormuş, bana katıldı.
Yaka’da Knidos Akademi’ye uğradık, ne zamandır uğramadım, pek bir hareket görünmüyordu. Onların da şubatta Badem Çiçeği etkinliği vardı, katılan sanatçılar badem çiçeklerini işleyeceklerdi. Yağmurlarda katılan sanatçıları misafir ettikleri yerler zarar görünce bu yıl bu etkinliği gerçekleştiremediler. Kapının hemen yanındaki pembe çiçekli badem ağacı her yıl bu manzarayı bize gösterir. Dolu yağmış, fırtına olmuş farketmiyor. Aşısız bir badem ağacı, bunlar doğaya karşı daha güçlüler. Mermer heykellerin bulunduğu zeminler yemyeşil çimlerle kaplıydı, heykeller daha güzel görünüyorlardı.
Çekim yaparken birden Nevzat Metin’le karşılaştım, Knidos Akademi Yönetim Kurulu Başkanı Nevzat Metin’e neler yaptıklarını, gelecek etkinlikleri sordum. İstanbul’da Knidos Akademi’nin bir şubesini açmışlar, açılışı tanınmış şair ve yazarlar yapmış. ” Türkiye’nin ekonomik ve kültürel yapısı ile ilgili sıkıntılar yaşıyoruz. Yine de biz direneceğiz, inancımız sanat ve kültürün yanında bu yüzden UKKSA’yı bütün gücümüzle yaşatmaya çalışıyoruz. ” dedi. Nisan ayından itibaren UKKSA’da hareketli günler var. Nisan’da mozaik festivali varmış, 20’ye yakın sanatçı katılacakmış. Nevzat beyin çok istediği bir şey de Fidan Festivali imiş, herkes ikişer fidanla katılsın, her yeri ağaçlandıralım diyor.
Betçe’yi gezerken asırlık zeytinlerle sıkça karşılaşıyoruz, Ovabükü’nde, Yazıköy’de, burada Yaka’da bu tür ağaçlar var. Knidos Akademi bahçesindeki 600 yıllık zeytinler heykeltraşlara inat biz de birer heykeliz diyorlar sanki. Bulundukları yere ayrı bir hava katan bu anıt ağaçları korumalıyız.
Yaka’dan Kumyer’e geçtik, bir planım yoktu, öyle hava almak, sohbet amaçlı bir geziydi. Kumyer’de Şener Ören’in ticarethanesine uğradık. Tabii konu bir ara bitkilere gelince bu konuda Şener bey iddialıdır, hangi bitki ne için kullanılır, neye yarar gibi. Dükkanında herşey vardır, balını, zeytinyağını kendisi üretir. Undan tutun da ne aklınıza gelirse, kamyonuyla durmadan bir şeyler taşır, yakında çağla zamanı başlayınca üreticilerden aldığı çağlaları büyük kentlere ulaştıracak.
Oturduğumuz yerde otlar vardı, Şener beyin gösterdiği ot ” Sinirli Ot ” muş, ilk kez adını duydum, kurutularak içiliyormuş akciğerler için, balgam söktürmeye falan çok iyiymiş. Biraz ileride sarı ot vardı, köylüler satar. Bir kez ben de alıp yumurtalı yapmıştım. Köylüler sağlık açısından yılda bir kez yemeli der. Sedat arkadaş sarı otu toplarken bir tek dal almalı diyor, çok yıllık bir bitkiymiş böyle toplanırsa gelecek yıllarda da verirmiş.