17 aralık pazar günü arkadaşım Ekrem İpek ile Hayıtbükü’nden başlayarak Palamutbükü’ne kadar lodos fırtınasıyla gelen manzaraları fotoğrafladık. Bir gün öncesinden hava durumunda pazar günü için fırtınalı, yağmurlu bir hava gösteriyordu. Arkadaşımla haberleşerek yağmur bile olsa pazar günü Betçe gezisi için sözleştik. Pazar sabahı kapalı bir havada yola çıktık, kuvvetli bir lodos vardı, geçmiş yıllardan da bildiğimiz gibi böyle havalarda Betçe’nin turistik koylarında dalgalarla, rüzgarla gelen ilginç manzaralar oluşuyor. Bu havada dışarıya çıkan da pek yok gibiydi, yollar ve gezdiğimiz koylar tenhaydı, yanımızdan geçen birkaç arabanın dışında.
Hayıtbükü’nde geçen yıl da lodoslu havanın getirdiği manzaraları fotoğraflamıştık, koya gelir gelmez geçen yıl olduğu gibi Mehmet Ali Yalçınkaya arkadaşımızla karşılaştık. Manzarayı seyrediyordu. Bizler de hemen fotoğraf çekimlerine başladık. Kocaman dalgalar büyük bir gürültüyle sahile vurmaktaydı. Gökte koyu bulutlar, beyaz köpüklü dalgaları en güzel haliyle yakalamaya çalıştık. Rüzgar kuvvetli esmekteydi.
Arada bir doğaya yansıyan güneş ışıkları bir film seti gibi fantastik bir atmosfer ortaya çıkarıyordu. Aslında yaşadıklarımız, içinde bulunduğumuz mekanlar da bir film sahnesi değil mi? Doğanın bizler gibi canlı olduğunu, nefes aldığını, acı çektiğini, öfkelendiğini anladığımızda doğaya verdiğimiz kötülükler de son bulacaktır ama bunu anlayan çok fazla kişi olmayacaktır. Ona verdiğimiz her yarada kendimizi yaralıyoruz. Bugün doğa esen sert rüzgarla kızgın, sıkıntılı bir görüntü sergilerken akşam gelen yağmurla içindeki sıkıntıları gözyaşlarıyla dışarıya vuran bir insan gibiydi. Ve sonrasında bu çılgın dalgalardan eser kalmadığını görürsünüz, bu hızlı değişim insanı şaşırtır.
Yağmur yağmadan fırtınalar dinmez yıllar önce, şiir yazıyorum demeyeyim de kısa dizelerle duygularımı belirttiğim zamanlar oldu. Onlardan biri;
Bugün
bir fırtınaya yakalandım
yüreğimin denizlerinde
darmadağın oldu duygularım
savruldum
bir o yana bir bu yana
uçuşan saçların gibi
dalgalıydı deniz
bakışların gibi hırçın
bugün
bir fırtınaya yakalandım
yüreğimin denizlerinde
bir hüzün sardı benliğimi
rüzgar çıldırdı sanki
sen olmadan
yağmur olup yağmadan
dinmez bu fırtına
Muzaffer Özgen
Dalgaların Adatepe burnunda buluşarak kayalarda patladığı anları seyretmeye değerdi. Koyu bir gökyüzünün altında ışıklı bir atmosfer çok hoş tezatlar ortaya çıkarıyordu. Arkadaşımla ben bu gibi anları yakalamak, o anları görebilmek için büyük emekler veriyoruz. Yarımadamızdaki, ülkemizdeki güzelliklerin bir bir yok olduğunu izlerken bu anların kıymetini anlamamak mümkün mü? Bizim gençliğimizde estetik önemli bir konuydu, derslerde işlerdik, şimdilerde böyle bir kaygı yok. Sahile bir şey bırakırken bu nasıl görünür, bu doğayı, bu güzelliği bozarmıyım diye düşünen çok fazla değil. Sahillerde şemşiyelerin demirleri hala duruyor, sezon bitince bunlar niye kaldırılmıyor. Çevre temizliğine sadece turizm zamanında mı dikkat etmek gerekir ?
Fotoğraf çekerken zamanın nasıl geçtiğini anlayamıyoruz, mendirekte fotoğraf çekerken büyük bir dalga gelip beni uyandırıyor, tabii bedim değil ama objektifimin tuzlu suyla temas etmesi en son istediğim şey. Hemen tatlı suyla siliyorum, sonra izleri çıkmıyor.