12 Mart Pazar günü Ekrem İpek arkadaşımla Betçe’deydik, epeydir Datça yaban doğasında yürüyoruz, bu çeşit gezileri yapamaz olmuştuk. Tabii her ikisinin yeri başka, doğadaki zorlu yürüyüşlerin ardından baharla gelen değişikleri fotoğraflamak, insanlarla sohbet etmek ayrı bir güzel. Yağmur 3 – 4 gün ara vermeden sağanaklar şeklinde yağdı da yağdı, yüreklerimize kadar işleyen bir yağmurdu. Eve kapandığım bu günlerde web sitemle, çalışmalarımla ilgili eksiklerimi tamamlıyorum. Ama bir yere kadar, artık pazar gününe geldiğimizde yağmur nasıl yağarsa yağsın çıkıp dolaşacağız dedik, o duruma gelmiştik.
Yağmurda dolaşmak, doğayı o anlarda izlemek hoşlandığım etkinliklerden, sisler içinde kaybolan dağlar, ağaçlar, arka plana ayrı bir güzellik veriyor. Yağmur damlalarının şemşiyemizden süzülüşü, çıkardığı sesler, canlı renklerin arkasında sisler içinde bir doğa çok hoştu. Şemşiyeler fotoğraf makinamızı korumak içindi, yoksa altında yürünecek cinsten bir yağmur vardı.
Reşadiye’den yola çıkar çıkmaz ekşikulak dediğimiz bitkilerin çiçekleri yolun iki tarafında boylu boyunca uzanıyordu. Yağmurlu havada ışık saçan küçük lambalar gibiydiler. Durup fotoğraflarını çekmek Hızırşah arazilerinde nasip oldu, yol kenarına park edecek bir yer çoğu yerde bulamıyorsunuz. Yağmur yola çıktığımız ana göre biraz hızlanmıştı, şemşiyelerimizle bu görüntüleri yakalamaya çalışırken bizler de fotoğraf kareleri içindeki yerimizi almış olduk. Betçe tarafı iyice karanlık görünüyordu, yağmur orada daha kuvvetli gibiydi.
Yakaköy’e geldiğimizde arabamın şoför mahalli tarafındaki sileceği fırlayıverdi, yağmur da hızlanmıştı. İlk kez böyle birşeyle karşılaşıyorum, yol tenhaydı o şekilde biraz devam ettik. Çok zor oluyor, cama biriken damlalar mercek etkisi yapıyor, yolu tam ayarlayamıyorsun. Aklıma Kumyer’de Şener Ören geldi, o bunu tamir eder dedim, deneyimli bir şoför aynı zamanda. Pazar günleri dükkandadır, aynı zamanda çağla alım zamanı, ona getiriyorlar. Dükkana gittiğimizde kendisi yoktu, çağla almaya gitmiş. Biraz sonra geldi ve kısa bir sohbetten sonra sileceğimizi tamir etti, biz de gezimize devam ettik. Bu arada orada bulunduğumuz anlarda çağla getirenler oldu, o günkü çağla alım fiyatı 20 TL idi, bir hafta önce 35 TL. imiş, gittikçe fiyat düşer. Erken çıkan çağlalar kartlaşmaya başladı, maddi olarak ihtiyaçlar da var, yağmur çamur demeden tarlalara gidenler oluyor.
İşte yağmura aldırmadan çağla toplamaya gelen anne oğul da o gün karşımıza çıkanlardan. Durkadın Kırlı’yı çamur içindeki tarlada çağla toplamaya giderken görünce hemen durup yanlarına gittik. Bu havada çağla mı toplayacaksınız cümlesi ağzımdan çıkıverdi. Elimde şemşiyem ağacın yanına gitmek kolay olmadı, ayakkabılarım çamurun içinde kayboluverdi ama o an bunların önemi yoktu, emekçi annemiz ve oğluyla sohbet etmek, fotoğraflarını çekmek güzeldi. Durkadın hanım beni Dürdane diye bilirler dedi, oğlu Erdal çamurlu çizmelerle ağaca çıkarken ben ve o korktuk, kayıyordu. Dürdane hanım o an oldukça endişelendi ve kızdı oğluna. Bu mevsimlerde ağaçlardan düşmeler, kazalar zaman zaman oluyor. Allah korusun bu kazalar ölümle de sonuçlanabiliyor, çok dikkat etmek lazım. Üstünde durduğun dal birden kırılıverir ıslaklığın etkisiyle, kayma, düşmeler de her an olabilir.
Geçen aylarda yağan dolu bu yöredeki badem ağaçlarını fena vurdu, çağla yok denecek kadar az, Erdal arkadaşların bahçelerinde de bir bu ağaçta biraz varmış. Bu konu açılınca Dürdane hanım sağlık olsun, herkesin bir yiyecek lokması olur, bir yerlerden çıkarırız dedi. Başka işler yaparız, bir şeyler yaparız işte, demesi çok hoştu yöre insanının kanaatkarlılığını, doğayla olan barışıklılığını gösteriyordu.
Yazıköy’de yemek molası verdik, yağmurun da etkisiyle burada hava biraz serindi. Yağmurda köylerde kahveler dolu oluyor, yoldan geçen kalabalıkları görünce meraklandık, asker yemeği varmış oraya giden kişilermiş. Sağ salim gidip gelmek nasip olsun askerlerimize, hepsi ana kuzusu.
Yazıköy’den Çeşmeköy’e doğru giderken arka taraftaki kır yolundan geldik, bir tarla boylu boyunca papatyalarla kaplıydı, burada çekimler yaptık. Bu aralıksız yağan yağmurların bahar görüntülerine etkisi büyük olur diye düşünüyorum, doğal olarak tarlalar sürüldükçe bu gibi görüntüler azalıyor.
Cumalı mezarlığındaki eski caminin restorasyonunda sona doğru gelinmiş, çatıya kiremitlerin döşenmesi kalmış. Eski eserlerin korunması, geleceğe taşınması önemli, fotoğraf çekme açısından eski görüntüleri daha güzel olsa da.
Çeşmeköy yolundan Palamutbükü’ne geldik, bir zamanlar baharın en güzel görüntülerini yakaladığımız Çeşmeköy yolunda bizi duruduracak bir görüntü yoktu. Tarlaların çoğu sürüldü, çiçeklere rastlanmıyor. Bu sıralar Datça’da yeşil renk egemen, bademler yapraklandı, çimenler topraktan fışkırmakta.