26 nisan Çarşamba günü Ekrem İpek arkadaşımla Kızlan arazilerinde yerel tohumlarla ürettikleri fideleri diken arkadaşları ziyaret ettik. Güneşli, sıcak bir havada arkadaşlarımızın bu anlamlı projeye destek vermeleri çok hoştu. 5 mart tarihinde Cumhuriyet Meydanı’nda yapılan Yerel Tohum Festivali sonrasında ” Atalık Tohumlar Toprakla Buluşacak ” başlıklı haberi yapmıştım. Yorum yazan arkadaşlardan birisi tohumdan başka her şey vardı diye yazmıştı. Şimdi bu görüntülerden sonra hayallerin adım adım gerçekleştirildiğini görüyoruz. Tabii bu aşamaya arkadaşlarımız kolayca gelmediler, büyük çaba ve fedakarlıklar yaşandı, bizler sadece sonuçlarını görüyoruz.
Bu arada Datça Yerel Tohum artık bir dernek çatısı altında çalışmalarını sürdürecek , 30 nisan pazar günü ilk genel kurullarını yaparak yönetim kadrosunu da belirleyecekler. Şu anda geçici başkan olan bu projenin yaratıcısı Zeki Karacan ve gönüllü olarak çalışan arkadaşların gayretleri ile bu günlere gelindi. Bu çalışmalarında Datça Belediyesi onlarla birlikte, diğer resmi kurumların da desteğini aldıklarını konuşmalardan anlıyorum. Belediyenin Kızlan’da kendilerine tahsis ettiği arazide hayallerin gerçeğe dönüşmesini sağladılar. Sağlıklı nesiller ve geleceğimiz için İlçe halkından da destek bekliyorlar. Bu bir düş değil, bizimle olun, bizimle çalışın, önerilerinizi getirin diyorlar. Tabii inanması zor gibi geliyor, ben de merakla gelişmeleri takip edip okuyucularıma aktaracağım. Artık öyle bir belanın içindeyiz ki, herşeyimiz olan çocuklarımızın, torunlarımızın geleceği tehlikede. Avrupa ülkeleri kadar verimli toprağın yok olduğu ülkemizde kalan ekilebilecek alanlar da zehire bulanmış durumda. Yabancı firmaların ürettiği suni tohumlar hastalıklara karşı dayanıksız. Aynı şirketlerin tarım ilacı ve kanser ilacı da ürettiğini görmek durumu açıklıyor aslında. Tohum, tarım ilacı ve kanser birlikte bir üçlü ve bizim gibi ülkelerde sağlığımızın dışında ekonomik olarak ta belimizi bükmekte. Bir toplumu zayıf düşürmek için savaşa ne hacet, günümüzde dünyaya hükmeden devletler diğer ülkeleri değişik yollarla dize getirmekte, gelişmelerini, sağlıklı bir toplum oluşturmalarını engellemektedirler. Zeki Karacan yerli tohumlarla ürettikleri fidelerin ilaç kullanılmadan ürün vereceğini söyledi. Başarırlarsa hepimiz için büyük bir adım olacak.
Dikim yapılan yere gittiğimizde Zeki Karacan ve birkaç arkadaş oradaydı. İsimlerini yazamadığım için kusuruma bakmasınlar, birkaç arkadaşımızın dışında çoğu ile yeni tanıştık. Zeki bey ekim yapılacak karıkların yumuşaması için suyu açtı. Fotoğrafta görülen damlama sulama sistemi günlerce süren uğraşlardan sonra oluştu, hala çalımalar devam ediyor. Bu sistem çiftçiler için büyük kolaylık olurken gördüğüm kadarıyla bazı olumsuz yanları da oldu. Dağların yamaçlarında da ekimler yapılır oldu, kullanılan kimyasal ilaçların buradaki canlılara olumsuz etkileri olmakta. Son yıllarda arı ölümlerinde büyük artış görülmekte.
Zeki Karacan yerel tohumlarla kendi ürettiği fidelerle görülüyor, bugün ekilecek olanlardan Adana patlıcan fideleri . Çevredeki papatya ve gelincikler çok hoş görünüyordu.
Datça Yerel Tohum Derneği’nin geçici başkanıyım diyen Zeki Karacan 30 nisan pazar günü ilk kongrelerinin yapılacağını söyledi. Bu çalışmalara 16 yıl önce başlamışlar. Tarım yasası ile yerel tohum satış ve dolaşımının yasaklanması sonucu bu çalışmalara gerek duymuşlar. İzmir ve Muğla’da kurucu üye olarak çalışan Zeki Karacan’la konuşmamızda ” Datça’da yaşıyorum bu çalışmalar Datçamızda neden olmasın dedim ve dört yıldır yerel tohumumuzu kendimiz üretiyoruz. Gerekli girişimler sonucu Belediye’den bu araziyi aldıktan sonra işin rengi değişti. Burada tohum üretip, kişilere, üreticilere vermeyi düşündük. Köylünün, çiftçilerin tohuma inancı kalmamış. Ekip biçenler eskiden hazır tohum alarak ekiyorlardı şimdi ondan da vazgeçtiler, direk hazır fide alıp dikiyorlar. Hibrit tohumlar ekiliyor çünkü pazara götürüp satması için belgeli olması isteniyor. Köylere gelen kamyonlara baktığımızda kamyonun yarısı fide yarısı ilaç oluyor. Çünkü ilaçsız o tohumlardan verim alma şansı yok. Tohumun özü değiştirildiği için ilaçlama olmadan yaşayamıyor. Bizim tohumlarımız doğaya uyumlu, verim olarak onlardan az olabilir ama dayanıklı, genleri sağlam. Toprağın havasına, suyuna, güneşine alışmış. Ne oluyor ilacı verince toprak ölüyor, toprakla yeraltı su kaynakları ölüyor. Denizleri, balıkları etkiliyor, ilaçtan dolayı arıcılık, hayvancılık bitiyor. Dönümlerce arazide bir tane kelebek uçmuyor, bir tane uğur böceği bulamıyorsun. Dün ektiğim alana birkaç köylüyü götürdüm, baktılar sen bunlara mutlaka bir ilaç veriyorsun, bu kadar olmaz bu tohumla dediler. Yerli tohuma inançları yok. Sonra onların bahçeye gittik, bir fark görüyormusunuz dedim, yok dediler. Bakın benim bahçenin üstünde arılar dolaşıyor, kelebekler uçuyor, uğur böceklerini gösterdim. Onların bahçeye gittik dönümlerce alanda uçan bir şey yok. ” dedi.
Zeki Karacan Biz sadece tohumu, toprağı kurtarmıyoruz, doğayı kurtarmaya çalışıyoruz. Her şey gözlerinin önünde olacak, her anı belgeliyoruz. İlçe Tarımla da anlaştık derken Tek kaygısı birkaç yıl önce bu arazilerin kimyasal ilaçlarla tarımın yapıldığı bir yer olması. ” Daha önce Kızlan köyü’ne ait olan arazi Büyükşehir Yasası ile belediye geçti ”
Son yıllarda küçük üreticilere 5 dönüme kadar yerel tohumla ekim izni veriliyormuş.
Zeki beyle konuşurken dikim işine yardım edecek arkadaşlar gelmeye başladılar. Gülgün ve Nurdal hanımlar Ankaralı, daha önce böyle toprakla bir ilişkileri olmamış. Gün geçtikçe yaşadıkları tecrübelerin giyim kuşamlarına etkisi belli oluyordu. Ayaklarda çizmeler, rahat giysiler, eldivenler gibi. Ankara’da toprakla, doğa ile bu denli yakınlaşma imkanları yok. Büyük şehirler artık birer beton yığını, eskisi gibi bahçeli evleri bulmak ta çok zor. Zeki beyle arkadaş çevresi ile tanışmışlar, severek çalışıyorlardı.
Çalışanların arasında daha önceden tanıdığım kişiler ve arkadaşlar da vardı. Rıza Ezer, Nalan Göktuğ, Kadir Solmazlar, Ümit Kırcalı, Ali Baba Koç gibi.
Zeki beyin söylediğine göre asıl tohum üretim yeri daha başka yerler, böyle iki parselleri varmış, arkadaşlarının kendilerine tahsis ettiği arazilerde. Bugün dikim yapılan arazi yerel tohumla üretimin nasıl olduğunu gösteren bir yer olacak. Türkiye’nin 10-15 bin yıllık geçmişi olan Kavılca buğdayını da dikiyorlarmış. ( Türkiye’de bilinen iki adet genetiği değişmemiş buğday var. Birisi Siyez buğdayı, diğeri Kavılca Buğdayı ) Geçen yıl siyez buğday ekerek 100 kg kadar un elde etmişler. Bulgur yapmışlar. Bu yıl üç dönüm kavılca buğdayı ekmişler, şimdi başaktalarmış. Toprağa 4-5 yılda bir buğday, tahıl ürünleri ekmenin büyük faydası olduğunu söylüyor Zeki Karacan. Yabani otları ortadan kaldırıp, toprağı temizliyormuş. Sulama yapmadığımız yerlere dikiyoruz diyor.
Buğday demişken geçenlerde bir yerde okumuştum, Anadolu buğdayı Amerika’ya, Japonya’ya kadar gitmiş, verimli, soğuklara, hastalıklara dayanıklı buğdaylar elde etmişler. Biz kendi buğdayımızı bırakıp başka buğdayları toprağımıza dikiyoruz.
Zeki bey Adanalı, bu gelenek bize aileden kalma, üç köy hiç bir zaman zirai ilaç kullanmadık. Hala öyle, kendi tohumumuzu kendimiz çıkarıyoruz. Benim bu ülkeye bir borcum var , bu benim geleneğim onu korumam lazım diyor.
Domates, Adana patlıcan, salatalık, tohum olarak ta bamya, börülce, fasulye, ay çiçeği dikiliyor. Yürüyüş arkadaşım Ümit Kırcalı fasulye dikiyordu, bu fasulyeler çıkmaz diyerek biraz takıldım. Toprağa dokunmak, bir tohumu dikmek basit gibi ama çok anlamlı bir olay. Bir zaman sonra topraktan filiz olup fışkırdığında yaşanacak heyacanı şimdiden hayal edebiliyorum.
Dikim yapılacak yerlere gübre konuyor biraz, Ekrem arkadaşım kovayla gübre taşırken. Zeki bey tarlanın birkaç kez sürdürüldüğünü, bu sürdürmelerde gübre ile harmanlandığını söyledi.
Çok faydalı bir yazı.Zeki bey ve arkadaşlarını da tebrik ediyorum.Ben de yerli buğday tohumu ararken bu yazıya rastladım.Sivas Suşehri deyim bu tohumlar uygunmudur?